question
stringlengths
108
2.06k
answer
stringclasses
5 values
İnsanı rahat bırakmıyorlar ki doğrusu nedir bilelim! Biri oradan çekiyor diğeri buradan. “Kendinizi ne kadar tanıyorsunuz? Hadi öyleyse burçlarla kendimizi tanıyalım. Mükemmellik için altın öğütler. Mutluluğun beş yolu. Üç adımda üç soruyla zekâ testi.” gibi reklam içerikli yalan yanlış, kolay ve eksik bilgilerle dolu bir sosyal medya ağının içinde kaybolup gidiyoruz. İnsanı değersizleştiren, çıkar aracı hâline getiren ve gündelik kaygıların etkisiyle popüler kültürün içi boş bilgisine indirgenmiş insan. Gerçi bizde de var kabahat. Zor geliyor doğrusu nedir diye araştırmak, okumak, bir köşeye çekilip kendimizi sorguya çekmek. Parçaya göre aşağıdakilerden hangisi bilginin güvenilirliği açısından sosyal medyaya yapılan eleştiriler arasında değildir? A) İnsanları doğruluğu belirlenmemiş bilgilere maruz bırakması B) İnsanların sorunlarına basit ve gelip geçici çözümler üretmesi C) İnsanların doğruyu öğrenmesine fırsat vermeyerek kolaya alıştırması D) Kendini tanıma ve bilme ihtiyacını basitleştirerek insanı sıradanlaştırması E) Aynı konuda farklı bilgiler sunarak insanları sorgulamaya yönlendirmesi
E
Ahlak felsefesi insanın yapıp etmelerini, ilişkilerini ve davranışları belirleyen ilkeleri sorgulayan felsefe dalıdır. Diğer bir adı etik olan bu alan, insan ilişkilerini şekillendiren ilke ve kuralların varlığını ve değerini sorgular. Bu sorgulamayı yaparken de kendine özgü kavramları kullanır. Buna göre aşağıdakilerden hangisi ahlak felsefesi alanına ait bir kavram değildir? A) Erdem B) Ütopya C) İyi - kötü D) İstenç özgürlüğü E) Vicdan
B
Çizgi roman karakteri Batman’in bir canlıyı öldürme karşısındaki tutumu, her yaşamın büyük işler başarma potansiyeli olduğuna inanmasından kaynaklanır. Batman bir canı almanın o canın sahip olduğu bütün potansiyeli ortadan kaldıracağına inanmış dolayısıyla kötü insanları öldürmenin, onların günahlarının bedelini ödeme imkanını veya iyilik yapma şanslarını ellerinden alacağını savunmuştur. Bu tutum onun çizgi romandaki kötü karakter olan Joker’i de öldürmemesinin nedenidir. Zira Batman Joker’i öldürmüş olsaydı kötü insanların olduğunu ve bu insanların değiştirilemeyeceğini kabul etmiş olurdu. Bu parçadaki tutum aşağıdaki felsefe disiplinlerinden hangisiyle ilişkilendirilebilir? A) Epistemolojiyle B) Estetikle C) Etikle D) Metafizikle E) Ontolojiyle
C
İnsanın davranışlarında özgür olup olmaması ahlak felsefesinin temel problemlerinden biridir. Özgürlük, bireyin herhangi bir baskı altında kalmadan kendi iradesi doğrultusunda davranmasıdır. Özgürlüğü uygularken başkalarının sınırlarına müdahale etmekten uzak durmak gerekir. Özgürlük kavramı beraberinde sorumluluğu da doğurur. Sorumluluk ise kişinin özgürce yapmış olduğu davranışın etki ve sonuçlarını üstlenmesidir. Ortada özgürlük yoksa sorumluluktan da bahsetmek mümkün değildir. Buna göre aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir? A) İnsan iyi ya da kötüyü seçerken öngörülü bir şekilde düşünebilmelidir. B) Sorumluluk yapıp ettiklerimizi duygusal olarak çözümlemektir. C) İnsan istenç dışı davranışlarda bulunmayı tercih etmelidir. D) Etik yalnızca özgürlük problemini konu edinen bir alandır. E) Özgür bireyler istedikleri her davranışı yaparlar.
A
Bu iki görüş de insanın eylemlerinde özgür olmadığı konusunda ortak bir fikir birliğine varmışlardır. Ancak neden özgür olunmadığına dair farklı düşünceleri vardır. Birine göre insanın özgür olmayışı doğadaki neden - sonuç ilişkisiyle ilgilidir. Yani şu an gerçekleştirilen eylemler aslında daha önceki bir takım doğal nedenlerin bir sonucudur. Örneğin, evrenin atomlardan oluştuğunu düşünen Demokritos’a göre atomların hareketleri önceden belirlenmiştir ve başka bir gelecek mümkün değildir. Diğer düşünce ise insanın özgür olmayışını doğal nedenlerle değil doğaüstü güçlerle mesela Tanrı ile açıklar. Bu görüşe göre hiç kimse Tanrı tarafından belirlenmiş yazgıyı değiştiremez. Bu sebeple de eylemlerimizde özgür olmamız mümkün değildir. Açıklamaları verilen görüşler sırasıyla aşağıdakilerden hangileridir? A) Otodeterminizm - Fatalizm B) Determinizm - Fatalizm C) Fatalizm - Determinizm D) İndeterminizm - Fatalizm E) İndeterminizm - Otodeterminizm
B
Ahlaki olgunluğa sahip olan insanlar, seçimlerini neden yaptığının ve seçimlerinin sonuçlarının bilincinde olanlardır. Özgürlük bireyin sınırsız, keyfi ve rastlantısal eylemi değildir. Tüm insanlığı ilgilendiren değerlere iradesi ile bağlanan insan gerçek anlamda özgürdür. Yapacağı seçimlerde ve eylemlerde sadece kendisini değil, diğer insanları da seçer ve onları da düşünür. Çünkü insanın seçimleri sadece kendisini bağlamaz. Bu parçada ahlaki eylemle ilgili vurgulanan kavram aşağıdakilerden hangisidir? A) Bilgelik B) Kararlılık C) Ölçülülük D) Sorumluluk E) Yarar
D
Her insanın bencil eğilimlerini ve sorumluluklarını bir kenara bırakıp yalnızca kişisel hazlarıyla ilgilenmesi, kendini tümüyle duyumsal keyiflere bırakması gerektiğini savunan bu görüşe göre haz iyi, acıysa kötüdür. İnsan eylemlerinde hazza yönelmeli acıdan kaçınmalıdır. Her türlü ahlaki eylemin amacı da bu olmalıdır. Bu parçada anlatılanlar aşağıdaki ahlak felsefesi akımlarından hangisine uygundur? A) Anarşizme B) Egsiztansiyalizme C) Entüisyonizme D) Hedonizme E) Pragmatizme
D
Platon’a göre evrendeki her şey idealardan, tüm idealar da yüksek idea olan iyi ideasından pay alır ve ona yönelir, ona benzeme eğilimiyle hareket ederler. O, doğal olarak var olan her şeyin iyi ideasından pay aldığını ve iyiye yöneldiğini söyler. İyi ideası da tüm diğer idealar gibi tek, değişmez ve mutlaktır. Buna göre aşağıdakilerden hangisi Platon’un görüşü ile aynı doğrultudadır? A) İyi, her çağda ve her koşulda aynıdır. B) İyi, toplumdan topluma değişir. C) İyi, herkes için faydalı olandır. D) İyi, amaca ulaşmayı sağlayan bir araçtır. E) İyi, bireysel farklıların bir ürünüdür.
A
Herkes için geçerli, iyi ya da kötü bir davranışın mümkün olduğunu savunan ahlaksal determinizmin en önemli temsilcisi B. Spinoza'dır. Ona göre, içinde yaşadığımız evrende her şey önceden belirlenmiş olan düzene uygun şekilde gerçekleşmektedir. Bu durumun değişmesi olanaklı değildir. Tüm eylemlerimiz, duygularımız ve düşüncelerimiz nedensellik ilkesi doğrultusunda önceden belirlenmiştir. Bu nedenle herhangi bir seçimden bahsetmek insan doğasına aykırıdır. Düzeni ve işleyişi belirleyen ise sonsuz, tek, mükemmel ve ölümsüz gibi niteliklere sahip olan Tanrı’dır. Tanrı, özünde doğa ile bir ve aynı olandır. Buna göre ahlaksal determinizmle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir? A) Ahlakın sübjektif temele dayalı olduğunu açıklamaktadır. B) Tanrı insanı özgür iradesiyle hareket edecek şekilde yarattığını belirtmektedir. C) Davranışların sorumluluğunu almanın önemini vurgulamaktadır. D) İnsanın kendi iradesi doğrultusunda davrandığını dile getirmektedir. E) Her şeyin Tanrı’nın emriyle zorunlu bir şekilde gerçekleştiğini belirtmektedir.
E
Dini konu edinen felsefe dalına din felsefesi denir. Din olgusunu ve inancı felsefi açıdan ele alan din felsefesi, vahiy, kutsal, mucize gibi kavramlarla iş yapar. Herhangi bir dinin yanında ya da karşısında değildir. Tanrı’nın varlığını, inancı sorgulayıcı ve rasyonel bir temel üzerinden inceler. Metne göre aşağıdakilerden hangisi din felsefesinin amaçları arasında değildir? A) Belirli bir dini değil genel olarak din olgusunu anlamaya çalışır. B) Din olgusunu akla dayalı bir şekilde açıklamaya çalışır. C) İnsanların daha inançlı olmasının yollarını araştırır. D) Dini incelerken eleştirel düşünmeyi kullanır. E) Dini inançlara tarafsız bir şekilde yaklaşır.
C
Eski Mısır’da çok tanrılı bir inanç hâkimdi. Doğada yaşanan olayların, tanrıların kontrolünde olduğu düşünülürdü. Her tanrının farklı bir görevi vardı. Örneğin; Ra güneş tanrısı, İsis bereket ve analık tanrıçası, Seth kötülük ve kuraklık tanrısı, Ptah evren ve içindeki her şeyin yaratıcısı olduğuna inanılan tanrı gibi. İnsanlar, kendilerini onlara beğendirmek için ellerinden geleni yapardı. Toplumsal yaşamın merkezinde din yer almaktaydı. Devleti yöneten Firavun, aynı zamanda gök tanrısı olan Horos’un yeryüzündeki temsilcisidir. Buna göre aşağıdakilerden hangisi eski Mısır’da kabul edilen görüştür? A) Agnostisizm B) Deizm C) Düalizm D) Panteizm E) Politeizm
E
I. Evren yaratılmamıştır. II. Tanrı ve evren bir ve aynıdır. III. Tanrı evreni yaratmıştır ama ona müdahale etmez. IV. Algılayamadığımız için Tanrı’nın varlığını ya da yokluğunu bilemeyiz. V. Kutsal kitaplar ve peygamberler Tanrı’nın kendisini insanlara duyurma yollarıdır. Yukarıdakilerden hangisi agnostisizm akımına ait görüşlerden birisidir? A) I B) II C) III D) IV E) V
D
- Tanrı olsaydı kötülüğe izin vermezdi. - Evreni ve onun işleyiş sistemini yaratan Tanrı’dır. Fakat ona müdahale etmez. - Kötülük bütün dinlerde yasaklanmıştır. Bu dünya bir imtihandır ve ahirette hiçbir suç cezasız kalmayacaktır. - Tanrı’nın varlığını kanıtlayamam ama aynı şekilde olmadığını da kanıtlayamam. Yukarıda verilen görüşleri açıklayan felsefi kavramlar sırasıyla hangi seçenekte doğru verilmiştir? A) Ateizm - Teizm - Deizm - Agnostisizm B) Deizm - Ateizm - Teizm - Agnostisizm C) Teizm - Agnostisizm - Deizm - Ateizm D) Ateizm - Deizm - Teizm - Agnostisizm E) Deizm - Ateizm - Agnostisizm - Teizm
D
Mani inancında iyilik ve kötülük ikisi de ezelidir. İyilik, ışık ve ruhtur, kötülük de karanlık ve bedendir. İkisinin karışımından da evren oluşmuştur. Karanlık doğası gereği ışıkla sürekli bir çatışma hâlindedir. Bu parçada sözü edilen görüş aşağıdakilerden hangisidir? A) Agnostisizm B) Deizm C) Düalizm D) Panenteizm E) Politeizm
C
Tanrı, var olan her şeyi kapsayan bir varlıktır. O olmaksızın hiçbir şey var olamaz ve tasarlanamaz. Tanrı mutlak anlamda ilk nedendir ve aynı zamanda etkindir. Tanrı her şeyin biricik nedenidir. İçkin bir neden olarak Tanrı, kendi kendisini gerçekleştirendir. Kendi özünden bütün her şey zorunlu olarak meydana gelir. O kendisinde olan her şeyin nedenidir, onun dışında hiçbir şey yoktur. Parçada görüşleri verilen filozof aşağıdakilerden hangisini savunmaktadır? A) Tanrı bir yönüyle evrene içkin bir yönüyle aşkındır. B) Tanrı evreni yarattıktan sonra müdahale etmemiştir. C) Tanrı’nın varlığına ilişkin herhangi bir bilgiye ulaşılamaz. D) Doğadaki düzen ve amaçlılık Tanrı’nın varlığının kanıtıdır. E) Tanrı’nın evrenden bağımsız bir varlığı söz konusu değildir.
E
el-Kindî’ye göre evren sonradan oluşmuştur. Onun sonradan oluşmuş olması bir başlangıcının olduğunu gösterir. Ayrıca sonlu olan zamana bağlıdır ve bu evrendeki değişimi gözleyerek de anlaşılabilir. Böylece evrenin sonlu olması demek zorunlu olarak onun sonsuz bir varlık yani Tanrı tarafından yaratıldığını kanıtlar niteliktedir. Büyük patlama teorisine göre evren çok büyük bir potansiyel enerjinin yüksek sıcaklıkla patlayarak kinetikleşmesiyle oluşmuştur. Böylece tekillikten genişlemeye doğru uzay zaman ortaya çıkmış ve evren genişlemeye başlamıştır. Bu genişleme hâlâ devam etmektedir. Enerjiyle ortaya çıkan sıcaklığın dengelenmesiyle birlikte tersine tepkime gerçekleşecek, kütle çekimiyle birlikte evren büzülecek ve tüm düzen bozulacaktır. Buna göre büyük patlama teorisini anlatan hangi ifade el-Kindî’nin Tanrı’nın varlığına ilişkin kanıtını destekler niteliktedir? A) Potansiyel enerjinin büyüklüğü B) Evrenin oluşumunun enerjiyle açıklanıyor oluşu C) Büyük patlama anının yoğun ve yüksek bir sıcaklıkla gerçekleşmesi D) Sıcaklığın dengelenmesi ile tersine tepkimenin gerçekleşerek tüm düzenin bozulacak olması E) Önceden var olan enerjinin patlayarak evreni oluşturmaya başlaması
E
Kelime anlamı bakımından ‘Tanrıbilim’ anlamına gelmektedir. Teoloji, din felsefesinin konusu olan her türlü problem ve kavramı içine almasına karşın bakış açısı ve kullandığı yöntemler noktasında din felsefesinden ayrışmaktadır. Söz gelimi teolojiler konularına din felsefesine göre daha az akademik, daha çok taraflı bir biçimde yaklaşırlar. Onlar inceledikleri dinin inanç ve pratiklerini, doğru diye kabul edip onların rasyonel-entelektüel savunmasını yapmaya ve başka rakip dinlere karşı onları başarılı kılmaya çalışırlar. Başka deyişle onlar inançtan başlarlar ve yine inanca dönerler. Soruşturma ve araştırmalarını her zaman bir ‘inanç dairesi’ içinde sürdürme eğilimindedirler. Buna göre aşağıdakilerden hangisi bir teoloğun “Tanrı” kavramını ele alış biçimini en iyi şekilde ifade eder? A) Kuşkucu ve eleştirel bir tutumla yaklaşır. B) İnanç ve imanın sınırları içerisinde kalır. C) Her türlü sava ve eleştiriye açıktır. D) Görüşlerini salt akla dayandırır. E) Bütün görüşlere eşit mesafededir.
B
Tanrıbilim anlamına gelen teoloji, Tanrı kavramı ve din olgusunu ele alan bilim dalıdır. Belirli bir dine ait olan bilgiler ve o dinin özellikleri hakkında çalışma yapan bir alandır. Teoloji ile ilgilenen kişilere teolog, ilahiyatçı adı verilir. Teolog çalışma yaparken; dinin toplumsal yönüyle ilgiliyse sosyoloji ile, bireysel yönüyle ilgiliyse psikoloji ile ve tarihsel yönüyle ilgili olduğunda da tarih bilimi ile etkileşim hâlinde olur. Din felsefesi; tüm dinlere ait konu, kavram ve problemleri inceleyip sorgulayan felsefe alt dalıdır. Teoloji de din felsefesi de aynı konular üzerinde çalışma yapar. Ancak teoloji, felsefe gibi eleştiride ya da bir sorgulamada bulunmaz. Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir? A) Teolojinin tanımı B) Din felsefesinin tanımı C) Teoloji ve din felsefesi farkı D) Teolojinin diğer bilimlerle ilişkisi E) Teolojinin din felsefesinden kapsamlı olması
E
Teizm düşüncesine sahip bir kişinin “Ölümden sonra yaşam var mıdır?” sorusuna cevabı aşağıdakilerden hangisi olabilir? A) Dinle ilgili görüşüm, ruhumun da bedenimle beraber öleceğidir. B) İnsanların bu konuda fikirlerinin bir temeli olmadığı görüşündeyim. C) Ölümden sonra yaşamın olacağına ilişkin bir delil bulamamaktayım. D) Bu konuda fikir yürütecek kadar bilgiye sahip olacağımı düşünmüyorum. E) İnancıma göre ölümsüz olan ruhum başka âlemde varlığını sürdürecektir.
E
Temel hak ve özgürlükler, içinde bulunulan toplumun egemenlik biçimine göre şekillenir. Örneğin, otokratik bir yönetimde kişinin hak ve özgürlükleri sonuna kadar kısıtlanır. Buna karşılık kişilerin yasalar çerçevesinde çok sesliliğin olduğu, haklarından sonuna kadar yararlandıkları yönetim biçimi de vardır. Parçada bahsedilen temel ve hak özgürlüklerin güvence altında olduğu egemenlik biçimi aşağıdakilerden hangisidir? A) Aristokrasi B) Demokrasi C) Monarşi D) Oligarşi E) Teokrasi
B
Özgürlük insanı hayvanlardan ayıran özelliklerden biridir. Çünkü insan, belli bir amaca ulaşabilmek için birçok seçenek arasından kendisi için en doğrusunu seçme özgürlüğüne sahiptir. İnsan sahip olduğu bilgi edinme özgürlüğü ile kendisini sürekli donatır ve geliştirir. Bir hayvanın bir konu hakkında bilgi sahibi olup seçeneklerini oluşturması ise mümkün değildir. Hayvanlar kendi özsel özellikleri ne kadarına izin veriyorsa o kadar davranabilir. Sonuç olarak, insanların sahip oldukları bilgi edinme yetilerini kullanmaları ve kendi iradeleri ile yaptıkları seçimleri bu birikimleri ile gerçekleştirmeleri beklenir. Parçaya göre aşağıdaki seçeneklerden hangisine ulaşılamaz? A) İnsanlar, gerçekleştirmek istedikleri gayeleri için özgürce karar verebilirler. B) Bilgi edinme özgürlüğü insanların kendine yatırım yapmasına olanak verir. C) İnsanın sahip olduğu özgürlük onun her daim doğru kararlar almasını sağlar. D) Özgürlük, insan için kıymetli ve aynı zamanda onu diğer canlılardan ayıran bir özelliktir. E) İnsanın özgür seçimleri, edindiği bilgiler ile birleştiğinde kendisi için daha yararlı olur.
C
Ian McEwan’ın yazdığı ve daha sonra aynı isimle filmi de çekilen Çocuk Yasası isimli romanda Londra Yüksek Divan Aile Hukuku Dairesi’nin en başarılı ve ünlü hâkimlerinden birisi olan Fiona Maye, çetrefilli davalardaki deneyimi ve başarısından dolayı “Adam Henry” davasının hâkimi olarak görevlendirilir. On yedi yaşında bir lösemi hastası olan Adam ve ailesi, Adam’ın tedavisi için zorunlu olan kan naklini ait oldukları dini grubun inançları doğrultusunda günah olarak görmekte ve tedaviyi de bu nedenle reddetmektedirler. Hâkim Fiona, 17 yaşında bir çocuğun hayatıyla ilgili son kararı verecek kişi olarak zor bir görevi yerine getirmektedir. Etraflıca yaptığı araştırmalar ve incelemelerden sonra Fiona, mahkemenin görevinin her şeyden önce çocukların yetişkinliğe ulaştıklarında nasıl bir hayat yaşamak istedikleri konusunda kendi kararlarını verebilmelerini sağlamak olduğu gerekçesiyle Adam’a, ailesinin ve kendisinin isteklerinin tersi yönde olan kan naklinin yapılmasına hükmeder. Metne göre Hâkim Fiona bireylerin sahip olduğu hangi temel hak doğrultusunda bu kararı vermiştir? A) Seçme ve seçilme hakkı B) Çalışma ve sözleşme özgürlüğü hakkı C) Eğitim ve öğretim hakkı D) Mülkiyet hakkı E) Yaşama hakkı
E
Antik Çağ ve Orta Çağ İslam filozoflarında temelde bir etik erdem olarak kabul edilen, Modern Çağ'ın batılı siyaset ve hukuk felsefelerinde artık bir etik erdem olmaktan çıkarılarak, politik ve daha ziyade bir hukuk terimi olarak bireyler arasında dengenin sağlanması işlevi gören kavram aşağıdakilerden hangisidir? A) Adalet B) Eşitlik C) Hak D) Meşruiyet E) Özgürlük
A
Siyaset bilimi, objektif bakış açısıyla siyasette “var olanı” konu edinir. Bu alan devleti, siyasi ve sivil kurumları ayrıca siyasal rejimleri araştırır. Siyaset alanına giren tüm olguları, bilimsel yöntemlerle araştırır, genel sonuçlara ve yasalara ulaşmaya çalışır. Oysa siyaset felsefesi siyaset bilimi gibi var olanı değil, var olması gerekeni konu edinir. Var olması düşünülen siyasal yapının temelindeki bireyin, toplumun ve devletin sorumluluklarını araştırır. Siyasal yaşamı ve özellikle de devletin özünü araştıran siyaset felsefesi siyasal yönetimin tanımıyla, doğasıyla ve amacıyla ilgilenir. Bu parçadan hareketle aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz? A) Siyaset bilimi ideal bir düzen için ütopyalar oluşturur. B) Siyaset bilimi ve felsefesi ortak inceleme alanına sahiptir. C) Siyaset felsefesi nesnel bir bakış açısına sahip değildir. D) Siyaset bilimi konusuyla ilgili olgusal alana yönelir. E) Siyaset felsefesi gerçekleşmesi istenen toplumsal yapıyı kurgular.
A
Siyaset felsefesinde önemli bir yeri olan ütopya, hiçbir yerde var olmayan, siyasi bir ideal olarak tasarlanan devlet ve toplum tasarılarıdır. Aşağıdakilerden hangisi ütopyaların yazılma amaçlarından olamaz? A) Toplumsal sorunlara çözüm üretmek B) Mükemmel bir devlet yapısı oluşturmak C) İnsanların refah seviyesini artırmak D) Hayal gücünü artırmak E) Adil bir ülke yaratmak
D
Var olan devlet düzenlerinin eleştirisi ve ideal bir devlet tasarımı ilk çağdan beri yapılmaktadır. Kurgusal bir yapıda olan bu eserler iki şekilde yapılmaktadır: Birincisi; olumlu bir nitelik taşır ve daha iyi bir hayat tasarımı yapmaktadır. İkincisi ise gerçekleşmesi istenmeyen, olumsuz nitelikte ve baskıcı bir yönetime dayalı olarak oluşturulmuştur. İdeal devlet arayışına yönelik olarak tarihte bilinen ilk eser Antik Yunan filozofu Platon’un Devleti'dir. Bunun dışında Fârâbî’nin Erdemli Şehir'i, G. Orwell'in1984'ü, A. Huxley'nin Cesur Yeni Dünya'sı da örnek olarak verilebilir. Metinde açıklaması verilen kavram aşağıdakilerden hangisidir? A) Egemenlik B) Liberalizm C) Nihilizm D) Sosyalizm E) Ütopya
E
Ütopyalar mükemmel toplum tasarımlarıdır. Ütopik düşünceler var olan toplumsal düzenin yetersizliklerini, sınırlamalarını ve kusurlarını aşmayı amaçlar. Genellikle eşitlik, adalet, refah ve özgürlük gibi değerlerin pratikte kusursuz bir şekilde uygulandığı daha iyi bir gelecek vadeder. Ütopyalar, mevcut gerçeklerden yola çıkılarak yazılmış statik ve kapalı yapıda toplumsal tasarımlardır. Bu nedenle bu tasarımları var olan gerçekliğin bir alternatifi olarak görmek onun uygulanabilirliğini sorgulamamıza neden olur. Çünkü gerçek dünya karmaşık ilişkiler ağıyla örülmüştür. Bir ütopya, bu çok etkenli toplumsal yapıyı ve pratik sorunları hesaba katmadan ideal bir toplumun nasıl olması gerektiğine odaklanır. Bu da bizim ütopyaların gerçek dünyadaki sorunlara çözüm üretme yeteneğini sorgulamamıza yol açar. Buna göre aşağıdakilerden hangisi ütopyalara getirilen bir eleştiri değildir? A) Kendi içinde tutarsız oluşu B) Gerçeklikten yalıtılmış olması C) Çok faktörlülüğü göz ardı etmesi D) Sosyal değişimi dikkate almayışı E) Teorik bir düzeyde kalıyor oluşu
A
nsanın kendini gerçekleştirdiği ve yaratıcılığının üst düzeye çıktığı ideal bir siyasal düzenin temelinde özgürlük olmalıdır. Bahsi geçen özgürlük yalnızca siyasette değil, aynı zamanda ekonomik hayatta ve dinsel yaşantıda, hatta toplumsal yaşamın her alanında olanaklı kılınmalıdır. Birey karşısında devlet gücü sınırlandırılır ve bireylerin özgürlüğü sağlanırsa ideal bir toplum düzeni de kurulmuş olur. A. Smith’in “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.” yargısı bu görüşün temel düşüncesidir. Metinde açıklaması verilen görüş aşağıdakilerden hangisidir? A) Liberalizm B) Nihilizm C) Oligarşi D) Sosyalizm E) Teokrasi
A
K. Marx'a göre burjuvazinin gelişmesi milletler arasındaki farkın azalmasına ve işçi sınıfının vatansız olmasına yol açmıştır. Bu durumun ortadan kalkması ancak bir ulusun bireyinin sömürülmesine engel olmasıyla, başka ulusları sömürmemesiyle ve ulustaki üretim araçlarının kamu malı olduğunun bilincine varmasıyla mümkündür. Bunu başarabilen toplum sömürü düzeninin aksine emeğin temsilcisi olan işçiye sahip çıkacak ve herkes devlet olanaklarından aynı biçimde faydalanabilecektir. Buna göre K. Marx'ın savunduğu akım ve kavram aşağıdakilerden hangisidir? A) Sosyalizm - Özgürlük B) Sosyalizm - Eşitlik C) Liberalizm - Adalet D) Fatalizm - Kader E) Liberteryenizm - Eşitlik
B
ktidarın yönetme gücünü elinde bulundurması ve kullanması şeklinde tanımlanan egemenlik, meşru bir temele dayanmalıdır. Toplumsal sözleşmeye dayalı bir devlet anlayışı sergileyen T. Hobbes'a göre, insanlar kendi aralarında ortak bir karar alarak devleti oluşturmuşlardır. Çünkü doğal düzende “İnsan, insanın kurdudur.” anlayışının hâkim olduğu bir işleyiş vardır. Bu durumdan rahatsız olan ve güvenli bir şekilde yaşamayı arzulayan insan, kendi iradesiyle tüm hak ve özgürlüklerini devlete devretmiştir. Ancak bu şekilde kargaşa ve savaş durumu ortadan kalkacaktır. Egemenlik hakkı ise sınırsız yetkilerle donatılmış monarka devredilmiştir. Buna göre T. Hobbes’un devlet anlayışı için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir? A) Devlet, doğal bir varlık olarak düzeni sağlamaktadır. B) İnsanlar devlet olmadan daha özgür bir şekilde yaşayabilirler. C) Devletin yönetimi bir zümre tarafından gerçekleştirilmektedir. D) Kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan bir egemenlik anlayışı vardır. E) Devlet, insanların uzlaşmasıyla oluşturulan yapay nitelikte bir kurumdur.
E
Sanatta güzeli ortaya çıkaran estetik değerlere yönelik iki farklı bakış açısı vardır. Bunlardan öznelci görüşe göre; güzel yargısı sanatsal ürüne yönelen alımlayıcının beğenilerine göre değişkenlik gösterir. Estetik değer, kişiye göre belirlenir. Nesnelci görüşe göre ise güzellik sanat eserinin kendinde olan bir özelliktir. Alımlayıcının değer yargıları asıl ölçüt olarak kabul edilemez. Kendi dönemini aşan ve hâlâ güzel olarak nitelendirilen eserler nesnelci görüş için kanıt olarak gösterilmektedir. Buna göre aşağıdakilerden hangisi nesnelci görüşün özelliklerindendir? A) Güzellik, alımlayıcının sanatsal ürüne yüklediği değerdedir. B) Sanat eseri çağları aşan bir güzelliği kendinde barındırır. C) Sanatsal güzellikte renk ve biçim uyumuna önem verilir. D) Doğadaki ve sanattaki güzellik birbiriyle örtüşmelidir. E) Sanatsal güzel, insanda hoş duygular uyandırmalıdır.
B
Tan yerinin ağarmasında, suların büyülü şırıltısında, seher vaktinin umut getiren aydınlığında, aşktan yorgun düşmüş gözlerin mahmurluğunda, rüzgârla savrulan ağaçların uğultusunda, denizin uçsuz bucaksız maviliğinde, seherde bir kuşun ötüşünde, dağların yeşilliğinde bizi kendimizden alan o muhteşem güzelliği görmemek mümkün müdür? Bir de bu güzelliğin bir ressamın tuvalinde, bir müzisyenin notalarında, bir şairin dizelerinde, bir heykeltıraşın heykelinde can bulduğunu düşünün. Sanatçının eliyle güzelliğe güzellik kattığını düşünün. Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz? A) Sanat nesnel olanın öznel bir ruhla yorumlanmasıdır. B) Sanatın güzeliyle doğadaki güzel aynıdır. C) Sanat eseri özgün bir karaktere sahiptir. D) Sanat eseri somut bir üretimdir. E) Sanatçı doğadan ilham alır.
B
Sanatın bize gerçekliği değil de görünüşü verdiğini, sanatta söz konusu olanın görüntüler olduğunu savunan Platon'a göre, gerçek varlık alanı idealar dünyasından oluştuğu için, sanat eseri kopyanın kopyası olmak durumundadır. Başka bir deyişle, sanatın konusu olan nesne ya da fenomenler, gerçekliği olmayan kopyalardır. Zira gerçekten var olan yalnızca idealardır. Buna göre Platon’un sanat anlayışını aşağıdakilerden hangisi en iyi şekilde ifade eder? A) Taklit olarak sanat B) Yaratma olarak sanat C) Oyun olarak sanat D) Varoluş olarak sanat E) Görünüş olarak sanat
A
Modern sanatta herhangi bir nesneyi sanat nesnesi yapan şey mekân-bağlam ilişkisi içinde olmasıdır. Bir şeyin sanat galerilerinde ya da müzelerde sergilenmesi o şeyi sanat nesnesi hâline getirebilir. Bu da sanat eseri olarak kabul edilebilecek olan nesnelerin sınırını ve çeşitliliğini hızla arttırır. Söz gelimi Duchamp’ın sanat eseri olarak nitelendirdiği bisiklet tekerleği, bir bisiklet tamircisine götürüldüğünde sıradan bir tekerlek olacaktır. Fakat galeride sergilenmesi onu farklı bir bağlama sokarak sanat nesnesi hâline dönüştürmüştür. Buna göre bir şeyi sanat eseri yapan nitelik aşağıdakilerden hangisidir? A) Evrensel olması B) Kalıcı olması C) Bir anlatı içermesi D) Doğadaki güzeli yansıtması E) Estetik haz uyandırması
C
Platon her şeyin aslının idealar dünyasında bulunduğunu, fenomenler dünyasında bulunan varlıkların ideaların taklitleri olduğunu ileri sürer. Sanatçı ideaların kopyasını taklit ederek eserini oluşturur. Sanat Platon’da aslında taklidin taklididir. Aristoteles’te sanat Platon'un düşüncesinde olduğu gibi bir taklittir. Sanatçı doğa unsurlarını, insan ilişkilerini, olabilir olanı ve gerçekte olanı yansıtır. Ama olabilir olanı yansıtırken de gerçeğe bağlı kalır, ondan uzaklaşmaz, uzaklaşamaz. Çünkü başka bir dünya yoktur. Ancak sanat olanları sadece oldukları gibi değil olmaları gerektiği gibi yansıtabilmelidir. Çünkü insanlar sanat eserleri karşısında yoğun duygular yaşayarak ruhlarını arındırırlar. Buna göre Aristoteles’in sanat anlayışının Platon’dan farkı aşağıdakilerden hangisidir? A) Sanatı bir yansıtma faaliyeti olarak görmesi B) Gerçek sanatı ideaların taklidi olarak görmesi C) Sanatın ahlaki bir amacının olduğunu düşünmesi D) Sanatı doğadaki varlıkların taklidi olarak düşünmesi E) Doğadaki güzelliği sanatsal güzellikten üstün tutması
C
Elbette hiçbir yazar metnini çalakalem oluşturmaz. Düşünür, taşınır ve ne yapması gerektiği konusunda bir ön hazırlık yapar. Nihayetinde metniyle baş başa kaldığında edindiği entelektüel donanımı, algı dünyasının derinliği ona yol göstericilik yapacak, ruhunun derinliklerinden gelen imgeler coşkun bir ırmak gibi çağlayarak metnine akacaktır. Bu parçada sanat eserinin hangi özelliğine vurgu yapılmıştır? A) Sanat eseri görecelidir. B) Estetik kaygılar sonucu oluşur. C) Öznel bir yorumun sonucudur. D) Kalıcıdır ve zaman geçse de ilgi uyandırır. E) Sanatçı ve alımlayıcı tarafından farklı yorumlanır.
C
Filozof, düşüncelerini tutarlılık içinde dile getiren ve bu düşüncelere dayalı felsefi sorular sorabilen kimsedir. Filozof hayatı, insanı, evreni sorgulayan, kendi düşünceleriyle kavrayan kişidir. Her dönem ele alınan konulara dair yeni sorular soran ve bu sorularla yeni bir bakış açısı geliştirebilendir. Eleştirel düşünen ve özgün düşünceler üretebilen kimsedir. L. Wittgenstein'ın belirttiği gibi “Filozof, hiçbir düşünce coğrafyasının vatandaşı olamaz.” Çünkü filozof sürekli yeni soruların ve yanıtların arayışı içerisindedir. Elbette daha öncekilerin felsefe adına ortaya koyduğu düşünceleri inceler. Fakat filozof kendi yanıtının peşindedir. Her soru yeni bir yanıta, her yanıt da yeni bir soruya kapı açar. Bu anlamda filozof sürekli arayış içerisindedir. Bu parçadan felsefeye ilişkin aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz? A) Felsefe bitmek bilmeyen bir süreçtir. B) Felsefe; hayatı, insanı ve evreni sorgulamakla ilgilidir. C) Felsefede ele alınan konular döneme göre değişiklik gösterebilir. D) Filozof her daim yeni sorular ve arayışların peşindedir. E) Filozoflar sadece kendi ilgi ve düşüncelerine göre sorular sorarlar.
E
Güzel nedir? Herkes için geçerli bir güzel tanımı yapabilir miyiz? Güzelliği aklın süzgecinden geçirdiğimizde ve üzerinde düşündüğümüzde kendimizce bir tanım yapabilsek de aslında herkesçe kabul gören bir tanım olmayacaktır. Zaten “güzel” ile felsefenin ilgilenmesi de tanımındaki çeşitlilikten ileri gelir. Filozoflar, güzeli kendi felsefelerinin bütünlüğüne uygun olarak çelişkiye yer vermeyecek şekilde tanımlamışlardır. Böylece sanat, felsefenin konuları arasında yer almıştır. Bu parçada aşağıda verilen felsefi kavramlardan hangisine değinilmemiştir? A) Rasyonel olma B) Sistemli olma C) Refleksif olma D) Öznel olma E) Tutarlı olma
C
B. Akarsu, Ahlak Öğretileri isimli kitabında ilkel toplulukların saygı gösterdiği “başkası”nın sadece ait oldukları kabilelerinin üyesi olan insanlar olduğunu, uluslar için ise sadece kendi ulusu olduğunu söyler. Ancak der, “Bütün bunların üstünde olmak mümkündür.” Sayıları az olan bu kişiler için “başkası” ise bütün insanlardır. Yukarıdaki metinde filozofun sahip olması gereken hangi özellik vurgulanmıştır? A) Nesnel olması B) Evrensel olması C) Milli değerlere saygılı olması D) Sistemli ve tutarlı bilgiler ortaya koyması E) Yaşadığı çağın bilgilerine göre hareket etmesi
B
Bilinçli bir varlık olan insan, yaşamının yönünü tayin etme olanağına sahiptir. Bunun için insanın karar vermesi, seçim yapması, eylemde bulunması ve eylemin sorumluluğunu alması gerekir. Fakat insanın bilinçli seçimler yapabilmesi için bilmesi gerekir. Ne yapmak istediğini ya da neyi aradığını bilmeyen insan, aradığı ya da yapmak istediği şeyi nasıl bulabilir? Bilmek ruhun mutluluğudur ve onu iyi olana yönlendiren şeydir. Bu parçada felsefenin hangi problem alanlarından söz edilmiştir? A) Etik - Ontoloji B) Epistemoloji - Etik C) Ontoloji - Din felsefesi D) Epistemoloji - Estetik E) Etik - Din felsefesi
B
Gazeteci: “İş hayatınıza tek bir torna tezgâhıyla başladığınızı söylüyorsunuz. Sahip olduğunuz serveti düşününce insan sormadan edemiyor. Nedir bu işin sırrı?” İş insanı: “Kırk iki yıllık bir iş deneyimine sahibim. Bu kırk iki yılda şunu öğrendim ki deneyim tek başına yeterli değil. Yanında aklın da olması gerekiyor. Ya yanılıyorsam! derim hep kendi kendime. Bu nedenle insan elde ettiği deneyimleri aklında işlemeli, ölçmeli, biçmeli, yorumlamalı ve en doğru bilgiyi ortaya çıkarmalı. Naçizane başarımın sırrı budur diye düşünüyorum.” Gazeteciye verdiği yanıta göre iş insanı ile ilgili aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz? A) Eleştirel düşünen bir insandır. B) Deneyimlerine şüpheyle yaklaşmaktadır. C) Bilginin pratik bir değeri olduğuna inanmaktadır. D) Deneyimlerinden yola çıkarak akılcı çıkarımlar yapmaktadır. E) Fayda getirmeyen bilginin önemsiz olduğunu düşünmektedir.
E
Antik Yunan filozofu Sokrates, kişide doğuştan var olan bilgilerin dışarı çıkarılması için “Sokratik Yöntem”i kullanmıştır. Kendisinin hiçbir şey bilmediğini söyleyen Sokrates, soru cevap tekniğine dayalı olan tartışmayı başlatır. İlk olarak kişinin neyi bilip bilmediğini ortaya çıkarması sağlanır ve bildikleriyle ilgili kanıtlar sunması istenir. Daha sonra kişinin bilgilerindeki çelişkiler ya da eksiklikler gösterilir ve kanıtlarını desteklemeyen örnekler verilir. Fikirlerinin güçsüzlüğü ortaya konulduktan sonra görüşlerini tekrar gözden geçirmesi istenir. Bu sayede kişinin zihninde yer alan doğru bilgi, akıl yürütmeleri sayesinde doğurtulmuş ve doğruyu görmesi sağlanmış olur. Buna göre Sokrates’in yöntemiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi doğrudur? A) Doğruya zihindekilerin hatırlanması ile ulaşılır. B) İnsan her deneyimi sonucunda yeni bilgiler öğrenir. C) Doğru bilgi, parçadan bütüne gidilerek elde edilir. D) Doğruluğu kişiye göre değişkenlik gösteren bilgiye ulaşılır. E) Kişinin tecrübelerinden hareketle doğru bilgiye ulaşılır.
A
“Dil ile insan başarıları arasındaki bağ, karşılıklı ve çok içten bir bağdır. Çünkü dilin oluşu, onun iç yapısını oluşturan tarihsel varlık alanıyla birlikte, olmakta olan bir oluştur. Gerçi insanın bütün başarıları, dilin varolmasının bir sonucudur. Çünkü dil olmadan, ne bir insan başarısından, ne insan başarılarının bir kesintisizliğinden, ne de onların kuşaktan kuşağa aktarılmasından, gelişmesinden söz edilebilirdi. Fakat insan başarıları olmadan da, dil kendi başına gelişemezdi ve çok ilkel bir varlık alanı olarak kalırdı; tıpkı günlük dil gibi.” T. Mengüşoğlu'nun Felsefeye Giriş adlı kitabından alınan parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir? A) Bilgilerin doğru biçimde aktarılmasındaki araç dildir. B) İnsan dil aracılığıyla bilgiye ulaşır ve yeni bilgiler oluşturur. C) İnsan başarılarının var olabilmesi dilin yetkinliğine dayanır. D) İnsanın kendini tanıması ve sosyal iletişimi dil sayesindedir. E) İnsan başarısı ve dil arasındaki bağ karşılıklı etkileşime dayanır.
E
Market sahibi görsellerle desteklediği ve üzerinde, “Siz değerli müşterilerimizin sağlığı bizim için her şeyden önemlidir. COVİD-19 salgınından korunmak için lütfen girişte el dezenfektanlarımızı kullanalım, maskelerimizi takalım ve sosyal mesafemize dikkat edelim.” yazılı bir tabela asmış ve geriye çekilip gözlemeye başlamıştır. Müşteriler uyarı yazsını okumasına rağmen ne ellerini dezenfekte etmişler, ne maske takmışlar, ne de sosyal mesafeye uymuşlardır. Parçaya göre aşağıdakilerden hangisi müşterilerin duyarsızlığının sebebi olamaz? A) Bilginin güncelliğini yitirmiş olması B) Bilginin açıklayıcı yapılmamış olması C) Yapılan uyarının yaptırım içermemesi D) Bilginin doğruluğundan şüphe duyulması E) Özgürlüğün kısıtlanmasına karşı rahatsızlık duyulması
B
I. Kant , Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi kitabında, “Her defasında kendi şahsında olduğu kadar başka herkesin şahsında da, sırf araç olarak değil aynı zamanda amaç olarak davranacak biçimde eylemde bulun.” diyerek ahlaki eyleme ölçüt geliştirmeye çalışmıştır. I. Kant'ın bu sözüyle anlamca en uygun alternatif görüş aşağıdakilerden hangisidir? A) Her eylemin bir amacı olmalıdır. B) Ahlaki kararların temelinde insanlığın amaç olması yatmalıdır. C) Benim için doğru olan başkaları için de doğrudur. D) Ahlaki eylemlerde sonuçlar niyetlerden önemlidir. E) Herkes için faydalı olan eylemlerde bulunmalıyız
B
T. More'un Ütopya adlı eserinde ifade ettiği gibi herkes eşit olmalı ve günün belirli günlerinde en çok altı saat çalışmalıdır. Ona göre herkes ulusal servetten eşit pay almalı, toplumun çıkarları ön plana alınmalı, özel mülkiyet yasaklanmalı ve sınırsız iktidar anlayışına karşı çıkılmalıdır. Yöneticiler diğer insanlar gibi yaşamalı ve üretime katkıda bulunmalıdır. Eğitim belirli bir zümrenin elinde olmamalı ve bütün insanlar eğitim almalıdır. Bunların gerçekleşmesi insanların gelecek kaygısı taşımalarına ve sınırsız bir şekilde birikim yapmalarına engel olacaktır. Bu parçadan hareketle T. More ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Oligarşik bir zümrenin varlığını reddetmesi B) İdeal bir devlet düzeni için fikirler üretmesi C) Eşitlikçi bir toplum modelini benimsemesi D) Bürokrasiyi toplum için vazgeçilmez görmesi E) Yasalara halkın ve iktidarın uymasını istemesi
D
Aristoteles’e göre mutluluk, insan ruhunun amacıdır. Bu amaca ulaşmak için erdemli bir yaşam sürmek gerekir. Erdemli yaşamın temel ölçütü altın ortaya uygun, ölçülü davranmaktır. İnsan eylemlerindeki eksiklikler ve aşırılıklar iki kötülüktür. Bunlar, insanı mutsuzluğa götürür. Bu sebeple mutlu olmak isteyen insan, doğru düşünerek ve iki uç arasındaki altın ortayı bularak davranmalıdır. Metinden hareketle Aristoteles’in ahlak görüşüne göre aşağıdakilerden hangisi doğrudur? A) Erdemli bir yaşam için başkalarının davranışlarını örnek almak gerekir. B) İnsan aklı sayesinde iki uç noktadan uzak durarak mutluluğu yakalar. C) Kendi arzularını doyurarak yaşayan insan erdemli bir yaşam sürer. D) İnsan zamanla, deneyimledikçe iyi ve kötü ayrımı yapmayı bilir. E) İyi ya da kötü davranış kişiye göre değişkenlik gösterir.
B
Parmenides hakkında geriye kalan çok fazla bilgi olmamakla beraber, döneminin önemli filozoflarından biri olduğuna dair elimizde ipuçları mevcuttur. Mesela Platon bir diyaloğunu tamamen Parmenides’e atfetmiştir. Platon’un düşüncelerinin oluşmasında da Parmenides’in etkisi olduğu açıktır. Duyumdan ve deneyimden gelen bilgi yerine akıldan doğan bilgiye önem vermesi Platon’u etkilemiştir. Ayrıca Parmenides, Antik Yunan’da metafiziği ilk anlatan kişidir. İnsanın bütünlüğünü oluşturan bir unsuru yok olduğunda varlığının yok olup olmadığını düşünür ve cevap olarak düşünmekle var olmayı bir ve aynı bulur. Ona göre duyularımızı dinlersek bu konuda yanılgıya düşebiliriz çünkü duyularımızın yolu şüpheli bir yoldur. Bu parçadan yola çıkarak aşağıdaki seçeneklerden hangisine ulaşılamaz? A) Duyumla elde edilen bilgiler bizleri yanıltabilir. B) Parmenides, rasyonalist bir bakış açısına sahiptir. C) Varlık, Antik Yunan’da felsefenin alanına girmiştir. D) Bir filozof başka bir filozofun düşünceleri üzerine de düşünebilir. E) Felsefe, aynı bakış açısına sahip filozofların görüşlerinde yükselmiştir.
E
Felsefe tarihinde her dönem kendisinden önceki dönemden etkilenir. Bazen onun karşıtı yönde şekillenirken bazen de o dönemde açılmış yeni yolları genişleterek yepyeni boyutlar kazanır. İşte 15-17. yüzyıl döneminde bilim, sanat ve felsefede meydana gelen gelişmeler 18-19. yüzyıl felsefesinde yepyeni boyutlar kazanmıştır. Aşağıdaki seçeneklerden hangisi 18-19. yüzyıl felsefesini hazırlayan koşullardan biridir? A) Kutsal metinlerin merkeze alınması B) Düşünce özgürlüğünden uzaklaşılması C) Kilisenin bilim, felsefe ve sanatta etkisinin artması D) Rönesans ve reform hareketlerinin meydana gelmesi E) İnancın bilgiyi mümkün kıldığı düşüncesinin egemen olması
D
Doğruluğu kesin olan bilgiye ulaşılabilir ve bu da akıl yoluyla mümkündür. Açık ve seçik olarak doğruluğuna ikna olabileceğimiz bir bilgiye ulaşmak için izlememiz gereken yol, bu türde olmayan tüm eski bilgi ve inançlarımıza şüpheyle yaklaşmaktır. Bu sayede şüphenin bittiği yerde doğruluğu apaçık olan bilgiye ulaşabiliriz. Bu parçada ileri sürülen görüş aşağıdaki filozoflardan hangisinin bilgi anlayışına uygundur? A) J. Locke B) H. Bergson C) I. Kant D) R. Descartes E) Protagoras
D
Montesquieu, toplumu bilimsel olarak inceleyen ve bunu yaparken gözlem ve deney yöntemlerini kullanan bir düşünürdür. Ona göre her yasa bir başka yasaya bağlıdır ve tabidir. İnsanın başkasının haklarını gözeterek özgürce yaşaması için de bazı hukuki düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bu sebeple devletlerde yasama, yürütme ve yargının birbirlerini denetlemeleri gerektiğini ileri sürer. Onun bu düşüncesi günümüz devlet sistemini oluşturması bakımından önemlidir. Parçaya göre insanın özgür yaşaması için ileri sürülen ilke aşağıdakilerden hangisidir? A) Liberalizm B) Çoğulcu irade E) Sınıfsız toplum D) Güçler ayrılığı B) Toplumsal sözleşme
D
Spartacus MÖ 73-71 yılları arasında Roma Cumhuriyeti döneminde yaşamış bir gladyatördür. Kölelik rejimine karşı başkaldıran bir isyan lideri olarak bilinir. İsyan hareketinin lideri olarak, kölelerin Roma ordularıyla savaşmasını ve özgürlüklerini kazanmaya çalışmasını sağlamıştır. Roma ordusu Spartacus ve onunla birlikte hareket eden büyük bir topluluğu Galya taraflarına doğru önüne katar ve topluluk dağ boyunca uzanan dev yarıklarla Roma ordusu arasında sıkışır. Hava dondurucu derecede soğuktur ve isyancıların yeteri kadar yemekleri yoktur. Romalılar isyancıları soğuk havada ölüme terk ederek sayılarının azalmasını bekler. Bu sırada Spartacus’e güvenen topluluk onun bir çözüm bulmasını ister çok fazla seçeneği olmayan Spartacus insanlara beklemelerini söyler, sürekli aynı cevabı tekrarlar. Bu sırada topluluktaki insanlar açlıktan ve soğuktan teker teker yaşamlarını kaybeder. Roma ordusu yeteri kadar zaman geçtiğini düşündüğünde isyancıların üzerine sefer başlatır. Ancak geldiklerinde koca arazide kimseyi bulamazlar. İsyancıların dev yarıkları nasıl geçtiğine anlam veremezler, Spartacus’un bir büyücü olduğunu düşünmeye başlamışlardır. Ancak yarıkların önüne geldiklerinde gördükleri manzara karşısında hayrete düşerler; ölü bedenler yarıkların içine üst üste yığılmıştır. Bu sayede topluluğun geri kalanı Roma ordusunun eline düşmekten kurtulmuştur. Spartacus’un bu davranışı hangi görüşle ilişkilendirilebilir? A) Egoizm B) Egzistansiyalizm C) Entüisyonizm D) Hedonizm E) Utilitarizm
E
İlk Çağ filozofu Herakleitos, evrende var olan her şeyin kendi karşıtına dönüştüğü değişme sürecinin bağlı olduğu bir yasadan söz eder. Bu yasaya göre her şey kendi çelişiğine dönüşerek sürekli bir değişimi mümkün kılar. 18. yüzyıl filozofu F. Hegel ise, bir düşünce ya da varlığın (Tez) önce zorunlu olarak karşıtına (Antitez) ve ardından her ikisini kapsayan yeni bir oluşuma (Sentez) dönüştüğü bir süreç yasasından söz eder. Her iki filozof için de bu yasa, “tez, antitez ve sentez” olmak üzere üç basamaklı ve zorunlu bir süreçtir. Bu parçada verilen görüşler aşağıdakilerden hangisi ile açıklanabilir? A) Evrende var olan her şey idea cinsindendir. B) Var olan her şey mutlak ve değişmezdir. C) Var olanlar diyalektik yasaya tabidir. D) Varlık bilinemez. E) Varlık yoktur.
C
ve genişleyen burjuva sınıfının edebiyat ve felsefeye ilgi duyması o dönemde eserlerin sayısının artmasına sebep olmuştur. Artan edebi eserler daha fazla kişiye ulaşmış ve insanların bakış açılarında dönüşüm meydana getirmiştir. Buna göre aşağıdakilerden hangisi bu durumun sonuçlarından biri değildir? A) Kültürel etkileşim hız kazanmıştır. B) Fransız İhtilalinin oluşmasına etki etmiştir. C) Aristokrasinin gücünün zayıflamasına yol açmıştır. D) Aydınların felsefeye olan ilgilerinin azalmasına yol açmıştır. E) Halkın bilinçlenmesi ve aydınlanmasına katkıda bulunmuştur.
D
J. Locke'un bilgi anlayışı tabula rasa “boş levha” kavramına dayanır. Ona göre insan doğuştan herhangi bir bilgi veya kavrayış yetisine sahip değildir. Bilgiler deneyimlerin sonucunda, zihinde oluşan fikirlerin bir ürünüdür. Bilgi, iç ve dış dünyadan gelen verilerin bu levhaya yani zihne işlenmesiyle oluşur. Bir masanın dikdörtgen veya beyaz olduğunu fark etmek dış deneyimlere, bir hissi veya fikri sorgulamak ise iç deneyimlere örnek olarak verilebilir. Parçaya göre aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir? A) Bilgi, içsel bir farkındalık yoluyla yani sezgi aracılığıyla gerçekleşir. B) Doğru bilgi doğuştan gelen akıl ve mantık ilkelerinde aranmalıdır. C) Duyular aracılığı ile alınan veriler aklın formlarında anlam bulur. D) Doğruluğundan şüphe edilmeyecek bilgi mümkündür. E) Bilgi, duyu ve aklın bir ürünüdür.
D
I. Kant'a göre insanların yaptığı herhangi bir davranışın ahlaki eylem olarak kabul edilebilmesi için o davranışın ahlaki yasa dışında hiçbir unsura dayanmaması gerekir. Yani kişi ancak görev bilinciyle davranışta bulunduğu zaman ahlaki eylemde bulunmuş olur. Örneğin öz çıkardan dolayı dürüst davranan ya da iyilik dürtüsünden dolayı sevecen davranan birinin davranışları ahlaki eylem niteliği taşımaz ve bu kişilere erdemli insan denilmez. Ahlakın özü yasa kavramından türetilmeli, herhangi bir unsur ile karışmamalı ve görev bilincine dayanmalıdır. Bu parçaya göre birinin erdemli insan olarak tanımlanması aşağıdakilerden hangisine bağlıdır? A) Başkalarının sorunlarını üstlenmesine B) Toplumun menfaatine kulak vermesine C) Herkes tarafından iyi olarak tanınmasına D) İnsanların hata yapacağını kabullenmesine E) Bir koşul sunmadan eylemde bulunmasına
E
F. Hegel'e göre; bütün varlıkların temelinde düşünsel bir yapıda olan tin yer alır. Tin, kendisi için varlıktır ve kendini tam olarak tanımamaktadır. Kendini tanımak, kendi bilinç ve özgürlüğüne erişmek için karşıtı olan doğada kendini görmesi gerekmektedir. Ancak doğaya dönüşürken kendini yitiren tin, doğayı da yeni bir dönüşüme zorlar. Doğa ve tinin uzlaşmasıyla toplum ortaya çıkar. Bu sebeple tinin kendini bilip tanıma süreci insanlık tarihi zemininde; tez, antitez ve sentez üçlüsünden oluşan bir değişimi içermektedir. Buna göre F. Hegel'in varlık görüşü aşağıdakilerden hangisidir? A) Mantıkçı Pozitivizm B) Diyalektik İdealizm C) Fenomenoloji D) Yeni Ontoloji E) Varoluşçuluk
B
J. J. Rousseau’ya göre bütün toplumların en doğal ve eski olanı ailedir. Aile içinde çocuklar korunma ve bakılma ihtiyacını karşılarlar. Bu ihtiyacın ortadan kalkması durumunda aile içindeki doğal bağ da çözülür ve herkes özgürlüğüne kavuşur. Aile bireylerinin ihtiyacın kalkması durumunda bile bir arada olması onların özgür iradeleri ile bu seçimi yapmasıyla mümkün olur. Bu ortakça özgürlük, insan yaratılışının bir sonucudur ve aile ancak bir sözleşme ile varlığını sürdürür. İnsanın ilk uyacağı yasa, varlığını korumaktır. Bu nedenle aile politik toplumların ilk örneği kabul edilir. Politik toplumlarda baş bir baba, halk da çocuklar gibidir; hepsi özgür ve eşit doğdukları için ancak çıkarları uğruna özgürlüklerinden vazgeçerler. Aradaki bütün ayrılık şudur: Ailede babanın çocuklarına olan sevgisi onlara gösterdiği özeni karşılar; devletteyse, devlet başkanının kendi halkına beslemediği bu sevginin yerini hükmetme isteği alır. Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılabilir? A) İnsanlar hiçbir durumda özgürlüklerinden vazgeçmezler. B) Politik toplumlarda yasaya uymak doğal bir zorunluluktur. C) Doğal bağ ihtiyacın ortadan kalkması durumunda da devam eder. D) İnsanın varlığını koruyabilmesi toplumsal sözleşme ile mümkün olur. E) Politik toplumu aileden ayıran kurallara uyma zorunluluğunun bulunmasıdır
D
Öğretmen her derse geldiğinde öğrencilerinden bir kaçının itiş kakış pencereden dışarıya baktığını görmekte ve tedirgin olmaktadır. Bir gün sınıfa oyuncak bir arabayla gelir. Öğrencilerini pencere kenarında toplar ve aşağıya bakmalarını ister. Oyuncağı üçüncü katın penceresinden aşağıya bırakır. Oyuncak paramparça olur. Sonra öğrencilerine döner ve “Demek ki neymiş? Pencere kenarında oyun oynamak, ite kaka dışarıya bakmak tehlikeliymiş. Öyle değil mi çocuklar?” der. Parçaya göre öğretmen uyguladığı yöntemle neyi amaçlamaktadır? A) Mantık yoluyla yeni bir bilgi türetmelerini B) Akıl yetilerini harekete geçirerek sorgulamalarını C) Duyularını kullanarak akılcı çıkarımlar yapmalarını D) Doğuştan sahip oldukları sezgisel kavrayışla keşfetmelerini E) Deneyimlerinden elde ettikleri bilgileri başka alanlarda kullanmalarını
C
18. yüzyılın en önemli düşünürlerinden biri olan J. Locke, empirizm akımının kurucusu olarak kabul edilmektedir. Rasyonalizm görüşüne karşı çıkan J. Locke'a göre, insan zihni “üzerine hiçbir şey yazılmamış düz beyaz bir kâğıt” gibi düşünülmelidir. Bu sebeple, doğuştan getirilen hiçbir bilginin olması mümkün değildir. Zihinde yer alan her türlü ide, deneyimlerle elde edilen bilgilerden ortaya çıkmıştır. Tüm bilgilerimizin kaynağı duyu verileridir. J. Locke'un bilgi anlayışını yansıtan bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılabilir? A) Bilgi a prioridir. B) Bilginin kaynağı yaşantılarımızdır. C) İnsan aklı aracılığıyla doğruya ulaşır. D) Bilgi, bir otoriteye bağlı kalmayı gerektirir. E) Zihnin bilgi edinme sürecinde sezgi etkindir.
B
Çağdaş felsefenin ayıt edici özelliklerinden biri, Platon’la başlayan sistem anlayışının değişmesidir. Platon bilgiden varlığa, siyasetten sanata, bilimden ahlaka kadar bütün alanlarda, kendi felsefesi içinde tutarlı ve bütünlükçü görüşler öne sürmüş ve felsefeyi sistemli hâle getirmiştir. 20. yüzyıl filozofları ise çalışma alanlarını sınırlandırmış ve belli alanlarda derinlemesine araştırmalar yapmışlardır. Parçada sözü edilen durum 20. yüzyıl felsefesinin hangi özelliğine karşılık gelmektedir? A) Felsefi eserlerin çoğalması B) Felsefede uzmanlaşmaların olması C) Felsefenin yeni yöntemler kazanması D) Sembolik mantık çalışmalarının yoğunlaşması E) Felsefenin üniversitelerde, dünyanın her yerinde yapılması
B
Pozitivistler, insan aklının algısal alanının üzerinde veya dışında yer alan bir varlık dünyası ile ilgili bilgiye sahip olunabileceğini yadsımışlardır. Olgusal bir nitelik taşımayan tüm ögelerin karşısında yer almışlardır. Modern bilimi temel alan bu yaklaşım bilginin gözleme ve somut verilere dayanması gerektiğini savunmuştur. Buna göre aşağıdakilerden hangisi pozitivizm görüşüne uygun bir önermedir? A) İnsanın eylemleri doğaüstü bir güç tarafından belirlenmiştir. B) Var olanın canı ve ruhu dolayısıyla belli bir akılsal yapısı vardır. C) İnsan ancak fenomenlerin doğru bilgisine ulaşabilir. D) Evren sonradan mutlak bir varlık tarafından yaratılmıştır. E) İyiye ulaşmanın yolu insanın sezgilerine uygun davranmasıdır.
C
20. yüzyılın önemli filozoflarından biri olan E. Husserl, fenomenlerin özünün bilgisine ulaşmayı hedeflemiş ve bunun için de paranteze alma yöntemini geliştirmiştir. E. Husserl bu yöntemle insanların nesneye ilişkin algılarının doğruluğu ile nesnelerin gerçekliğini sorgulamaktadır. E. Husserl'in paranteze alma yöntemi 20. yüzyıl felsefesinin hangi problemine karşılık gelir? A) Yorum sorunu B) Gerçeklik - görünüş sorunu C) Değişim sorunu D) Varlık sorunu E) Varoluş - öz sorunu
B
Felsefe tarihinin ilk ve en önemli konularından biri varlıktır. Hatta felsefedeki tüm problem alanlarının varlık sorunundan kaynaklandığı söylenebilir. 20. yüzyılda varlık sorgulamasında eski bakış açısının yerine yenisini koyan isim N. Hartmann'dır. N. Hartmann, gerçekçi ve eleştirel bir ontoloji anlayışı geliştirmeye çalışmıştır. O varlığı bilginin önüne koymuş ve bilgi teorisinin öncel bir ontolojiye dayandırılmasını savunmuştur. Bu bilgilere göre aşağıdaki seçeneklerden hangisine ulaşılamaz? A) Yeni ontolojide varlık bilgiden önce gelir. B) Felsefenin tüm konularının gerisinde ontoloji vardır. C) 20. yüzyıl ontolojisi varlığa yeni bir yöntemle yaklaşır. D) Düşünce tarihinde günümüze ulaşan tek konu ontolojidir. E) Varlık, geçmişten günümüze düşünürlerin ilgisini çekmiştir.
D
İnsan olmanın onurlu duruşu, insanın kendini belirleyebilmesindedir. Kendi kaderini kendisinin tayin edebilmesindedir. Birçok insana, pratikte, aksi daha kolay ve konforlu gelebilir. Çünkü sorumluluk almak çoğu zaman düşündürür ve korkutur bizleri. Ama insanlık tarihine baktığımızda, geçmiş deneyimleri değerlendirdiğimizde, hatta gelecekten beklentilerimizi fark ettiğimizde bile yaşam seyrinde direksiyonda olmanın benlik saygımız için de uzun vadede kârlı çıkmamız için de zorunlu olduğunu fark ederiz. Bunu bir tercih gibi sunduğuma bakmayın, varoluşçulara sorsanız size başka şansınızın olmadığını söylerler. Buna göre aşağıdakilerden hangisi varoluşçu felsefeyle çelişen bir yargıdır? A) Bilinçli varlık her zaman tercih yapmak zorundadır. B) İnsanın, eylemlerinin sonuçlarını üstlenmesi gerekir. C) İnsanı diğer varlıklardan farklı kılan iradesi ve bilincidir. D) Hakikat bireysel deneyimi aşan bir niteliktedir. E) İnsan özünü kendi seçimleri ile sonradan oluşturur.
D
fe, insanın birey ya da kişi olduğunu öne sürerek, bireyin “varoluşa sahip bir varlık” olduğunu kabul eder. Nitekim S. Kierkegaard için varoluş, aşkınlığa yönelen, kasvetli bir gerilim anlamı taşır ve kaygıda, boğuntu ile yaşanan an birbirine karışır. Varoluşu soyut düşüncede değil de yaşanan anda, süreksiz olanda kavrayabileceğimizi öne süren bu görüş, dolayısıyla, insanı önce bir varlık olarak ele alan, insanı tanımlarken varlıktan yola çıkan geleneksel felsefenin tersine, insanı yine insanın varoluşunun kendisinden hareketle tanımlar. Bu parça aşağıdaki görüşlerden hangisine ilişkindir? A) Diyalektik materyalizm B) Mantıkçı pozitivizm C) Egzistansiyalizm D) Fenomenoloji E) Yeni ontoloji
C
K. Marx'a göre, çağdaş toplum, bir sanayi toplumudur. Üretim araçları, esas olarak fabrikalardır. Üretim biçimi ise sanayi mallarının üretimidir. Üretim araçlarına sahip olanlar bir avuç sermayedardır. Bunun meydana getirdiği sınıflaşma biçimi, İlk Çağ’ın köle-efendi veya Orta Çağ’ın serf-derebeyi sınıflaşma biçiminden farklı olarak, işçi-patron şeklinde olmuştur. Şimdi tarihteki güçlerin daima diyalektik bir mantıkla iş gördüklerini biliyoruz. Burada da tezi ve antitezi, yani çatışan güçleri temsil edenler, işte bu rakip sınıflardır. Bunların çatışması sonunda komünist, yani sınıfsız toplumda senteze ulaşacaktır. K. Marx'ın düşüncelerini ifade eden görüş aşağıdakilerden hangisidir? A) Düalizm B) Diyalektik idealizm C) Mekanik materyalizm D) Diyalektik materyalizm E) Fenomenalizm
D
Felsefenin dil analizleri yapması gerektiğini vurgulayan ve "Viyana Çevresi" olarak da bilinen, 20. yüzyılın önemli görüşlerinden mantıkçı pozitivizme göre deney ve gözleme dayalı olmayan önermeler anlamlı değildir. Bir önermenin anlamlı olabilmesi için doğrulanabilir olması gerekir. Bu sebeple, deney ve gözlem alanının dışında kalan metafizik önemeler doğrulanamadığı için anlamsızdır ve sözde önermelerdir. Buna göre aşağıdakilerden hangisi metafizik önerme örneğidir? A) İnsan öldüğünde ruhun bu dünyadaki görevi bitmiş olur. B) Dünya 24 saatte kendi etrafındaki dönüşünü tamamlar. C) Ağırlığı olan cisimler boşluğa bırakıldığında düşer. D) Su 100 derecede kaynar ve 0 derecede donar. E) Madde ısıtıldığı zaman genleşme olur.
A
P. Ricoeur'a göre efsanevi, dini, ahlaki veyahut ideolojik sembollerin ve eylemlerin taşıdığı mesajlar felsefi yorum olmadan zincirini kıramaz. Bir sembolün ya da eylemin dolaylı anlamı görünüşteki anlamların gerisindeki gizli anlamların ortaya çıkmasıyla anlaşılır. Oysa sembol ya da eylem cümlelerine yoğunlaşmak, onların mantık dizilimi üzerinde yoğunlaşmak ve dil teorisine bağımlı hâle gelmek insan eylemlerine özgü özellikleri göz ardı etmeye ve eylem ile faili arasındaki bağın kopmasına yol açacaktır. Bu parçada P. Ricoeur'un eleştirdiği felsefi akım aşağıdakilerden hangisidir? A) Egzistansiyalizm B) Hermeneuetik C) Fenomenoloji D) Mantıkçı pozitivizm E) Diyalektik materyalizm
D
Türkiye’de felsefi düşünceye katkıda bulunan aydınlardan biri olan Hasan Âli Yücel, aynı zamanda bir felsefe öğretmenidir. Ona göre, insanın aklını kullanması ve kendini geliştirmesi ancak hür bir toplumda mümkündür. Hürriyet, farkındalık ve bir anlayış geliştirmedir. Bu sebeple, insanlar arasında eşitliğin ve saygının olduğu bir toplumda halk eğitilmeli ve hürriyetin yayılması sağlanmalıdır. Ancak bu şekilde; farklı düşüncelere sahip olan insanlar, bir arada uyum içerisinde yaşayabilirler. Buna göre Hasan Âli Yücel’in savunduğu görüş aşağıdakilerden hangisi olabilir? A) Hümanizm B) Entüisyonizm C) Fenomenoloji D) Analitik felsefe E) Egzistansiyalizm
A
İ. Kuçuradi, Türkiye’de felsefenin gelişimine yaptığı katkılarla beraber değerler üzerine düşünceleri ile de ön plana çıkar. Ona göre insanın değerleri, onun varoluşunu gerçekleştirmesine yarayan tüm olanaklardır. Çalışmak, düşünmek, sanat yapmak vb. tüm değerler insanı insan yapan ve diğer canlılardan ayıran niteliklerdir. Değer konusunda I. Kant’ın düşüncelerinden de yararlanan İ. Kuçuradi; insanların çoğunun eylemlerini, karşısındaki kişiye fayda sağlamaktan çok davranışının sonucunun kendisine dönmesini istediği için yaptığını ifade eder. İnsana yakıştığı için dürüst davranan insanla kendisine bir şey dönsün diye dürüst davranan insanın aynı şeyi yaptıkları hâlde davranışlarının değerinin farklı olduğunu belirterek bu konudaki düşüncelerini somutlaştırır. Parçaya göre aşağıdaki seçeneklerden hangisine ulaşılamaz? A) Aynı eylemler farklı niyetler altında birbirinden ayrı değer alabilir. B) Varlığımızı ortaya koymada, bize ait değerler önemli bir rol oynar. C) Davranışlarımızın değerini belirleyen şey yalnız karşımızdakini düşünmektir. D) Bir düşünür, düşüncesini destekleyecek farklı isimlerin görüşlerinden faydalanabilir. E) Kişinin davranışının yalnızca kendine yönelik bir amaç taşıması, o davranışı değersizleştirir.
C
"Ben kendi adıma sanatım olmadan yaşayamam. Ama, bu, sanatı her şeyin üstüne koymuş olduğum anlamına da gelmez. Tersine, onsuz edememem, onun beni herkesle birleştirmesi ve olduğumdan başka türlü olmadan herkesle aynı düzeyde yaşatması demektir. Sanat, benim için tek başına tadı çıkan bir şey değildir. Sanat bence, en büyük sayıda insanı, ortak acılar ve sevinçlerle coşturan imgeleri, biçimleri bulmaktır.” Buna göre aşağıdakilerden hangisi 20.yüzyıl düşünürlerinden biri olan A. Camus’nün sanat anlayışına uygun bir yargıdır? A) Sanat kişinin yalnızca kendisi için yaptığı yaratıcı bir etkinliktir. B) Sanat insanları ortak duygularda buluşturan kapsayıcı bir faaliyettir. C) İnsan sanat aracılığı ile farklı bir boyuta ulaşarak kendini gerçekleştirir. D) Sanat bütün faaliyetlerin üstünde insan için yaşamsal bir öneme sahiptir. E) Biçimlerin ve imgelerin arayışı içindeki sanat kişinin yalnızca kendisine yöneliktir
B
İnsanın doğasını ahlak, gelenek, kültür ve toplumsal ilişkiler bağlamında sorgulayan F. Nietzsche’nin felsefi anlayışının merkezinde “üst insan” kavramı yer alır. Güç istenci ise insanı iyinin ve kötünün ötesine taşıyacak olan “üst insan” modelinin en önemli motivasyon kaynağıdır. Güç istenci insanın doğasında yer alan içgüdüsel bir dürtüdür. Onunla insan düşüncelerini, ideallerini, varoluş amacını gerçekleştirme ve yaşama bağlanma arzusu taşır. Bu nedenle insan kendini bilme, değerlerini oluşturma ve özgürleşme adına kendini kısıtlayan tüm değer ve normlara karşı durmalı, yaşamın acı ve zorluklarıyla yüzleşerek kendini en üst seviyede gerçekleştirmelidir. Buna göre güç istenci ile hedeflenen nedir? A) Düşünsel olarak yetkinleşme B) Ahlaki anlamda olgunlaşma C) İdeal toplumu oluşturma D) İnsanın kendini aşması E) Üstünlük kurma
D
F. Nietzsche’ye göre ahlaki yargıların ölümsüzlüğü diye bir şey söz konusu değildir. Bu yargılar yani iyi ve kötü daima kendilerini aşmakla yükümlüdür. Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı eserinde “Ve iyinin ve kötünün yaratıcısı olmak isteyen: sahiden, önce bir yok edici olmalıdır ve değerleri paramparça etmelidir.” demiştir. Ona göre işlevselliğini yitirmiş, parçalanması zorunlu olan her şeyin parçalanması ve yeniden inşa edilmesi gerekir. Buna göre F. Nietzsche’nin insanlardan beklentisi aşağıdakilerden hangisidir? A) Kendi değerlerini ortaya çıkarması B) Ahlak yasasına karşı çıkmaması C) Evrensel ahlaki yargılar oluşturması D) Var olan değerlere uygun hareket etmesi E) Toplumsal düzene aykırı davranmaması
A
L. Wittgenstein her olay ve durumun kısacası her şeyin, başka olay ya da durumlardan bağımsız olarak ortaya çıktığını ifade eder. Ona göre bu dünya birbirinden bütünüyle bağımsız basit olayların toplamıdır. Bu sebeple bir olay ya da duruma dair a priori sonuçlar üretmek batıl bir itikattan başka bir şey değildir ve bu tarz sonuçları haklı kılacak nedensel bir bağ da yoktur. Buna göre aşağıdakilerden hangisi L. Wittgenstein’ın görüşüyle aynı doğrultudadır? A) Düşünüyorum, öyleyse varım. B) Gerçek olan ussal, ussal olan gerçektir. C) İdeler izlenimlerin sönük birer kopyasıdır. D) Her şeyde sıkı bir zorunluluk söz konusudur. E) Bir şeyin var olması için yeterli bir nedeni olmalıdır
C
J. P. Sartre’a göre bizler bir gösterinin ortasında kendilerini ansızın sahnede bulan aktörler gibiyiz, elimizde senaryo yok, oyunun adını veya hangi rolde oynadığımızı bilmiyoruz ne yapacağımızı ne söyleyeceğimizi bilmiyoruz evet, hatta oyunun bir yazarı olup olmadığını da bilmiyoruz. Kişisel olarak bir tercih yapmalıyız, ne olacağımıza hangi rolü oynayacağımıza ya da devam edip etmeyeceğimize biz karar vermeliyiz. Bu gösterinin ne olduğunu bilmeden yapacağımız bir seçimdir ve biz bu seçimi yapmaya mahkûmuz. Buna göre J. P. Sartre, insan varoluşu ile ilgili aşağıdakilerden hangisinin varlığını kabul eder? A) Aşkın bir güç B) Sınırsız özgürlük C) Belirlenmiş bir öz D) Doğuştan donanım E) Bireysel sorumluluk
E
Bilim felsefesi alanındaki çalışmalarıyla öne çıkan T. Kuhn’un görüşlerinin merkezinde, paradigma kavramı yer alır. Belli bir dönemde bilim insanları tarafından kabul görmüş ve doğayı açıklamak için kullanılan düşünceler bütünü olarak tanımlanan paradigma, evreni açıklamada yetersiz kaldığında yerini yenisine bırakır. Bu sebeple, bilimsel araştırmalarla ortaya çıkan gelişmeler doğrultusunda değişime uğrayabilir. Eski paradigmanın yerini alan her yeni paradigma aynı zamanda bilimsel bir devrimi de gerçekleştirir. Bilim de bu sayede ilerleme kaydeder. Buna göre paradigma kavramı için aşağıdakilerden hangisi doğrudur? A) Eskiden ele alınan bilimsel sorunların, değişmeden çözümlenmesi için çalışır. B) Cevap veremediği sorular ya da durumlar olduğunda, terk edilir. C) İçinde yaşanılan tarihsel süreçten bağımsız bir yapıdadır. D) Çağları aşan bir yapıda kuram oluşturmaya çalışmaktadır. E) Bilimsel değişikliklere kapalı bir yapısı vardır.
B
İsyan Ahlakı isimli kitabında N. Topçu, ruh hâllerimizin ahlâka bağlı olduğunu yazar. Mutluluk, görev, fayda bunların hepsi de insanî duygulardır ancak aynı zamanda pasiftirler. Onun için ahlaklılık, bunların ötesindedir. Böyle bir ahlaklılığı anlamak için, hareketin kendisini incelemek gerekir. Tüm hareketlerin amacı türün kendisinin ötesine geçmesine imkân sağlamak ve sonsuzluğa ulaşmaktır. Bu nedenle de mutluluk, fayda, görev vs. insanın esaret kapılarına dönüşür. İnsan bu esaretlerden kurtulup onların üstüne çıkmalı ve hareketin amacı olan sonsuzluğa göre kendisine yön vermelidir. O, insanın ancak bunu başardığı zaman ahlaklılığa kavuşulabileceğini söyler. Metne göre N. Topçu’nun ahlak anlayışıyla örtüşen seçenek hangisidir? A) Ahlaki eylemlerin amacına iyi ideasına yönelmekle ulaşılır. B) Hareketin gayesi, insanı kendi mükemmeline ulaştırmaktır. C) Hazza ulaştıran eylem, iyinin gerçek ölçütüdür. D) Ahlaki eylem ödeve uygun olandır. E) Bir eylemi ahlaki kılan sonuçlarıdır.
B
“Araştırma ve ilerleme için çeşitlilik, çeşitli görüşlerin birbiriyle çarpışması, çatışması kaçınılmazdır. Aynı düşüncede olma, aynı görüşten hareket etme, bilim ve felsefenin sonu demek olur. Fakat bu hiçbir zaman gerçekleşemez; hiç olmazsa özgür bir dünyada buna olanak yoktur. Ancak kontrollü bir dünyada herkes aynı şekilde düşünmeye zorlanabilir.” T. Mengüşoğlu’nun İnsan Felsefesi adlı eserinden alınan parçadan hareketle aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir? A) Felsefenin kavramsal çerçevesi bilim dili olmalıdır. B) Felsefe ve bilim somut olandan yola çıkarak gelişir. C) İlerleme için insanın özgün tarafı açığa çıkarılmalıdır. D) Gerçeğe ulaşmak için aynı teoriden hareket etmek gerekir. E) Gelişmeyi zorlaştıran durum farklı görüşlerin karşılaşmasıdır.
C
K. Popper’ın bilimsel yaklaşımı bilimsel kuramların yanlışlanabilirlik yöntemiyle denetlenmesi üzerine kurulmuştur. Bir kuramın denetlenmesi o kuramı çürütme ve yanlışlama ile gerçekleşir. Kuram zaten kendisi tarafından bir çözüm denemesi olarak ortaya çıkmıştır. Bu da demektir ki kuram çetin sınavlara dayanabilecektir. Bilimi olması gereken yere getiren de asıl bu eleştirel yaklaşımdır. Buna ise her şeyden önce kuramların topluma açık ve şeffaf bir şekilde dil aracılığı ile formüle edilmesiyle ulaşılır. Bu eleştirel tutum ve tartışmalar uzun bir süre belirsizliğini koruyabilir. Ne olursa olsun her bilimsel tartışma bir sonuca ulaşamayabilir. Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz? A) Kuramların eleştiriye açık hâle gelmesi için nesnel kriterlere uygun olması gerekir. B) Kuramların denetlenmesi zayıflıkları ortaya çıkarma amacı taşır. C) Yanlışlanabilirliğin hedefi bilimde ilerlemeyi sağlamaktır. D) Yanlışlanabilen kuramlar güçlenerek yasaya dönüşür. E) Bilimsel ilerlemenin garantisi yoktur
D
İnsanın sürekli olarak kendisini aşmasını, kendisinin farkına varmasını dile getiren F. Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabında geçen “Yalnız gidiyorum şimdi kardeşlerim! Siz de yalnız uzaklaşın buradan. Böyle istiyorum ben! Uzaklaşın benden ve koruyun kendinizi Zerdüşt’e karşı. Her zaman öğrenci olarak kalırsa insan, öğretmenine borcunu ödememiş olur.” sözleriyle seçeneklerde verilen yargılardan hangisini anlatmak istemiştir? A) Zerdüşt’ün yolunda gitmek, insanı kendinden uzaklaştırır. B) Yalnızlık, insanın kendi değerini anlamasının en kolay yoludur. C) En iyi öğrenci, öğretmenine borcunu ödemekten çekinmeyendir. D) Öğretmen, öğrencisinin elinden tutmamalı ona hayatı öğretmelidir. E) İnsan, kendi düşüncelerini kendi üretmeli, bir yol gösterici aramamalıdır.
E
H. Bergson’a göre; dışsal âlem ile içsel âlem arasında sürekli bir etkileşime uğrayan insan bilinci, dışsal âlem ve maddeden izlenimler alır. Ancak bu izlenimler insana, “ben” ile ilgili bilgi vermez. Doğrudan “ben” durumunu kavrayıp bilmek için bilincin içsel âleme yönelmesi ve sezgiyi aktif olarak kullanması gerekmektedir. Akıldan daha üstün bir bilme yetisi olan sezgi, gerçeği dolaysız kavramayı sağlamaktadır. Buna göre H. Bergson’un bilgi alanında savunduğu görüş aşağıdakilerden hangisidir? A) Entüisyonizm B) Materyalizm C) Nihilizm D) Pozitivizm E) Rasyonalizm
A
Fransız düşünür J.P. Sartre özgür olduğumuza, seçimlerimiz ve eylemlerimizden sorumlu olduğumuza vurgu yapar. Kaderin önceden belirlendiği veya dışsal güçlerin hayatımızı şekillendirdiği diğer felsefi sistemlerin aksine, J. P. Sartre, bireylerin görünüşte saçma bir evrende kendi anlam ve amacını yaratma yeteneğine vurgu yapar. Ona göre özgürlük sadece bir ayrıcalık değil, seçimlerimizin sonuçlarından sorumlu olduğumuz içkin bir yükümlülüktür. Bireylerin özgün bir şekilde yaşamaya çalışması, gerçek benliklerini kucaklaması ve özgün olmayan varoluş biçimlerini reddetmesi gerektiğini ileri sürer. J. P. Sartre, özgünlüğün sürekli bir öz-keşif ve öz-yaratma süreciyle elde edilmesi gerektiğini savunur. Bireylere kendi değer ve inançlarına uygun bir şekilde yaşamalarını önerir. Buna göre J. P. Sartre’ın görüşleri için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) İnsan ahlaki seçimlerinde özgürdür. B) İnsanın özü varoluşundan önce gelir. C) İnsanlar kendi özünü ve değerlerini yaratabilir. D) İnsan eylemlerinin sonuçlarını üstlenmelidir. E) Hayat anlam ve amacını, insanın kendini yaratmasında bulur.
B
Paradigma kavramıyla bilime yaklaşımımızda önemli değişimler meydana getiren T. Kuhn'a göre bilimsel bilgiler doğrusal ve birikimli bir şekilde ilerlemezler. Değişen paradigmalardan etkilenirler. Bir paradigma değişimi, bilim insanlarının daha önce geçerli kabul etmedikleri tezleri yeni bir anlayışla kavramalarına sebep olabilir. Ona göre bilim dünyasının ortak yaklaşımı ve değerler dizisi, bilimsel doğrunun oluşturulmasında etkilidir. Bu nedenle bilim anlayışımız hiçbir zaman tam anlamıyla tarafsızdır diyemeyiz. Tarafsız olarak kabul edilen çıkarımlar, bunları ortaya koyan bilim insanlarının dünya görüşlerinden etkilenir. Metne göre T. Kuhn hangi felsefi probleme yanıt aramaktadır? A) Bilimsel bilginin nitelikleri nelerdir? B) Varlığın özü nedir? C) Metafizik nedir? D) Bilimin değeri nedir? E) Bilim ve felsefe arasında nasıl bir ilişki vardır?
A
Aşağıda verilen I. Dün hava güzeldi. II. En küçük asal sayı 1'dir. III. 2^2 + 3^2 = 42'dir. ifadelerinden hangileri önermedir? A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III D) I ve II E) II ve III
E
AYDINAYDINAYDIN…AYDIN AYDIN kelimesi yan yana yazılarak yukarıdaki gibi bir harf dizisi elde ediliyor. Buna göre bu harf dizisinin soldan 123. harfi nedir? A) A B) Y C) D D) I E) N
C
Üç çalar saat sırasıyla 15, 20 ve 24 dakika aralıklarla çalmaktadır. İlk kez saat 08.00’de birlikte çalan bu üç çalar saat 3. kez saat kaçta birlikte çalar? A) 10.00 B) 12.00 C) 12.30 D) 13.00 E) 14.00
B
Sıfırdan farklı bir k rakamı üç basamaklı 42a sayısının; Sağına yazıldığında oluşan dört basamaklı sayı 5 ile tam bölünebilmekte, Soluna yazıldığında oluşan dört basamaklı sayı 11 ile tam bölünebilmektedir. Buna göre a + k değeri kaçtır? A) 5 B) 8 C) 10 D) 12 E) 14
B
a, b ve c birer pozitif tam sayı, K üç basamaklı bir sayıdır. Buna göre K = 3a + 1 = 4b + 2 = 5c + 3 eşitliğini sağlayan en küçük K tam sayısı kaçtır? A) 100 B) 103 C) 108 D) 110 E) 118
E
Üç basamaklı ABC sayısı 5 ile kalansız bölünebilmektedir. A = 3B olduğuna göre kaç farklı üç basamaklı ABC sayısı yazılabilir? A) 1 B) 2 C) 3 D) 6 E) 9
D
Eni 80 metre, boyu 110 metre uzunluğunda olan dikdörtgen şeklindeki bir tarla kare şeklinde eş büyüklükteki hobi bahçelerine ayrılacak ve bahçelerin her bir köşesine birer direk dikilecektir. Buna göre en az kaç direğe ihtiyaç vardır? A) 88 B) 98 C) 108 D) 118 E) 128
C
9 ile tam bölünebilen dört basamaklı 2A7B doğal sayısının 5 ile bölümden kalan 1’dir. Buna göre A’nın alabileceği değerlerin toplamı kaçtır? A) 11 B) 10 C) 9 D) 8 E) 7
A
Bir x doğal sayısının 7 ile bölümünden kalan 3, y doğal sayısının 7 ile bölümünden kalan 2’dir. Buna göre x . y + 2x + 3y + 4 sayısının 7 ile bölümünden kalan kaçtır? A) 0 B) 1 C) 2 D) 3 E) 4
B
3 ile tam bölünebilen dört basamaklı rakamları farklı A4BC sayısının 10 ile bölümünden kalan 5’tir. Buna göre A < 6 < B koşulunu sağlayan kaç tane sayı yazılabilir? A) 1 B) 2 C) 3 D) 4 E) 5
C
Rakamları farklı, üç basamaklı 2KM sayısı 15 ile kalansız bölünebilmektedir. Buna göre K sayısının alabileceği tam sayı değerleri toplamı kaçtır? A) 8 B) 12 C) 20 D) 24 E) 27
C
Dört basamaklı A23B sayısının 45 ile bölümünden kalan 17’dir. Buna göre A’nın alabileceği değerlerin toplamı kaçtır? A) 2 B) 3 C) 4 D) 5 E) 6
E
Bir öğretmen sadece hafta içi günlerde çalışmakta ve üç günde bir nöbet tutmaktadır. Bir öğretmen ilk nöbetini pazartesi günü tuttuğuna göre 10. nöbetini hangi gün tutar? A) Pazartesi B) Salı C) Çarşamba D) Perşembe E) Cuma
C
Günümüzde insan; kendi kanatları ile ---- sağlayacak nesnel, özgür ve eleştirel bir ---- tarzına sahip olmalıdır. Bunun yolu da kitap okumaktan geçer. Okuma alışkanlığı, kişilerin okumayı öğrendikten sonra bu eylemi zevkle yapmalarını sağlamak için ---- gereken önemli bir beceridir. Bu parçada boş bırakılan yerlere aşağıdakilerden hangisi sırasıyla getirilmelidir? A) yaşamasını - çalışma - düşünmeleri B) uçmasını - düşünce - kazanmaları C) hareketini - kimlik - kavramaları D) havalanmasını - düşünce - öğrenmeleri E) yükselmesini - hareket - düşünmeleri
B
Giderek ivmelenen bir kentsel dönüşüm ve inşaat etkinliği içinde kentlerimiz hızla kabuk değiştiriyor, büyüyor. Bu cümledeki altı çizili sözü anlamca karşılayabilecek kullanım aşağıdakilerin hangisinde vardır? A) Yavaş yavaş büyüyen ağustos böceği sert tabakasından kurtulup yeni bir tabaka edinecek kendine. B) Ağacın dışını kaplayan kahverengi yüzey ağacın gövdesi genişledikçe genişler, onu dış etkilere karşı korur. C) Üniversitede öğrenci kulüplerinde etkin görevler alıp öz güveni yüksek, girdiği topluluklarda dikkat çeken bir birey yarattı kendinden. D) Elinin üzerindeki yara iyileştikçe o kahverengi yapıyı yerinden kaldırsa da çok geçmeden yara yeniden kahverengileşip sertleşiyordu. E) Belirli ülke insanlarına beslediği ön yargıyı silemiyor, onlarla konuşması gerektiğinde sarf ettiği cümle sayısı üç dördü geçmiyordu.
C
Aşağıdaki açıklamalardan hangisi parantez içinde verilen atasözüyle uyuşmamaktadır? A) Bir şeyin gerçek değeri ona ihtiyacımız olduğunda anlaşılır. (Abanın kıymeti yağmurda bilinir.) B) Ne zaman, nerede, nasıl davranacağını bilen insana dışarıdan gelecek tehlikeler pek etki edemez. (Ağır yongayı yel kaldırmaz.) C) İnsan bir işin sonuçlarını düşünmeden aklına estiği gibi davranırsa zarar görür. (Aklına geleni işleme, her ağacı taşlama.) D) Küçük şeyleri elde etmek için yeterli olan araçla büyük şeyler elde edilemez. (Deve bir akçeye, deve bin akçeye.) E) Çok önemli bir iş için birine ricada bulunmanın zararı olmaz. (El öpmekle ağız aşınmaz.)
D