madde
stringlengths 1
118
| anlam
stringlengths 0
843
| ornek
stringlengths 0
301
⌀ |
---|---|---|
patsoculuk | Patsocu olma durumu | null |
Payas | Hatay iline bağlı ilçelerden biri | null |
paydossuz | Paydosu olmayan | null |
paydossuz | Paydos etmeden | Sonra, Pestil Hüseyin bu işten yakayı ele vermiş de müdüriyette bir hafta, hiç paydossuz, hiç molasız bir araba sopa yemiş. |
paylaşılabilme | Paylaşılabilmek işi; bölüşülebilme, üleşilebilme | null |
paylaşılabilmek | Paylaşılma ihtimali veya imkânı bulunmak; bölüşülebilmek, üleşilebilmek | null |
paylaştırılabilme | Paylaştırılabilmek işi; bölüştürülebilme, üleştirilebilme | null |
paylaştırılabilmek | Paylaştırılma ihtimali veya imkânı bulunmak; bölüştürülebilmek, üleştirilebilmek | null |
paylaştırıverme | Paylaştırıvermek işi; bölüştürüverme, üleştiriverme | null |
paylaştırıvermek | Çabucak paylaştırmak; bölüştürüvermek, üleştirivermek | null |
payölçer | Ortak kullanılan bir alanda tüketimin paydaşlara bölüştürülmesini sağlayan alet | null |
paytak paytak | İki yana sallanarak | Üç ördek onları görünce paytak paytak kaçıştılar. |
Peçenek Türkçesi | Peçenek Türklerinin kullandığı dil; Peçenekçe | null |
Peçenek Türkçesi | Bu Türkçeyle yazılmış olan | null |
ped | Kadınların âdet dönemlerinde kullandıkları kişisel bakım ürünü | null |
pedagojik formasyon | Eğitim fakültesinden mezun olmayan lisans mezunu kişilerin öğretmenlik yapabilmek için alması gereken bir program; yetişim, formasyon | null |
peh | Vurgusuna göre beğenme, şaşırma, küçümseme veya yerme ifade eden bir söz | null |
pehpeh çekmek | “pehpeh” diyerek beğeni, şaşırma veya yergi ifade etmek | null |
pehpeh çekmek | meydan okumak | Yumuşak başlı, gülbeşeker, insan sever, yüzü yerde bir kişidir ve de aşk adamıdır ama sinirleri pek zingirdektir. Pehpeh çekmeye ise bayılır. |
pehpehli | Çok beğenilen, gösterişli olan | null |
pehpehli | Gösterişli, dikkat çekici biçimde | Ama ziyafet o kadar pehpehli olmadı. |
pekiştireç | Davranışın oluşmasını güçlendiren veya davranışın olma sıklığını artıran uyarıcı | null |
pekiştirme edatı | Pekiştirme işlevli edat | Doğru ama bu kadar da olmaz ki. |
pekiştirme eki | Pekiştirme işlevli ek | Usul-ca yaklaştı |
pekiştirme hecesi | Niteleme sıfatlarının ilk ünlüsüne kadar olan kısmının sonuna -m, -p, -r, -s ünsüzlerinden biri getirilerek oluşturulan kapalı bir hecenin, kelimenin başına getirilmesiyle kurulan ve niteliği en yüksek derecesinde gösteren sıfat: apaçık (ap-açık), kıpkırmızı (kıp-kırmızı), mosmor (mos-mor), tertemiz (ter-temiz), yemyeşil (yem-yeşil) vb | null |
pekiştirme ünsüzü | Pekiştirme işlevli ünsüz | null |
pekiştirme vurgusu | Pekiştirme işlevli vurgu | null |
pembelik basmak | utanç vb. duyguların etkisiyle yüzü pembeleşmek | Güntülü’nün yüzüne birdenbire o tatlı pembelik bastı. |
penç | beş | null |
perde beton | Binanın subasman hizasındaki duvarlarının deprem, sel vb. afetlere karşı sağlam olması için kullanılan sıkıştırılmış beton | null |
perde gazeli | Karagöz oyununda oyun başlarken Hacivat tarafından okunan gazel | null |
perde pilavı | Et, badem içi vb. kullanılıp etrafı hamurla kaplanarak pişirilen pirinç pilavı; perdeli pilav | Ötede perde pilavı bana bakın, der gibiydi. Pirinç, tavuk eti, çiğ badem içi, un, yağ, yoğurt, karabiber, yumurta ve iri kıyma karışımıyla yapılan bu pilav Siirt yöresine has bir pilavdı ve harika görünüyordu. |
perde tokası | Kornişe takılmasını sağlamak için tüle veya perdeye belli aralıklarla dikilen, plastikten yapılmış araç | null |
pergel takımı | Geometrik şekiller çizmeye ve ölçmeye mahsus pergel, gönye, iletki vb. aletlerden meydana gelen takım | null |
perişani | perişanlık | null |
perişani | Külah, kavuk, fes vb. bir başlığa özensizce sarılmış sarık | null |
pervaz | uçuş | null |
pervaz etmek | uçmak | null |
pesto sosu | fesleğen sosu | null |
peşin ödemeli | Taşıma ücreti gönderici tarafından ödenen (gönderi) | null |
pet | Evde beslenen kuş, kedi, köpek vb. hayvan | null |
pet | İnsan vücudundaki organ ve dokular hakkında bilgi elde etmeyi sağlayan yöntem | null |
pet | Polyester ailesi reçinelerinden, yiyecek ve içecek kapları, mobilya, beyaz eşya başta olmak üzere pek çok alanda kullanılan, darbeye karşı dayanıklı, doğal olarak renksiz ve şeffaf malzeme | null |
pırnakıl | Herhangi bir yerde yoğun olarak, çok fazla bulunan | ... yemyeşil yaprak, pırnakıl çiçek olan ağaçlar bile cümle yeşilliklerini ve çiçeklerini atıp karalar bağladı. |
pırnakıl | Yoğun biçimde, çok fazla olarak | Pırnakıl açarlar, saksılardan taşarlar. Onlar da canlı, sevildiklerini bilmezler mi! |
pırpırlı | “Astsubay” anlamında kullanılan bir söz | İstanbul’un pırpırlılar argosunda ağabeyciğim karşılığında abiş denilirdi. |
pışık | Kuşku belirten el ve göz işareti | null |
pışpış | Elle hafifçe vurma veya okşama sesi | null |
piksel | Fotoğraf makinesi, kamera vb.nde görüntünün elde edilmesini sağlayan sayısal birim kareler | null |
pile | Kumaş, kâğıt vb.nde bir bölümün öbürünün üzerine getirilmesiyle oluşturulan kıvrım; kırma, pli | null |
pileli | Pilesi olan; kırmalı, plili, plise | null |
pilesiz | Pilesi olmayan; plisiz | null |
pinçik | Başparmak ile işaret parmağının birleştirildiğinde tutulacak miktar, çok az, azıcık | null |
pinçik | Koparılmış en küçük parça | null |
pinçik pinçik | Küçük küçük, ufak ufak durumda olan | İki arada bir derede pinçik pinçik paraları saymakla kim uğraşır? |
pinçik pinçik | Parçalanmış, küçük parçalara ayrılmış biçimde | Nasıl sıkıldığını, ekmekleri pinçik pinçik koparıp ağzına attığını, o imdat isteyen bakışlarını bugün gibi hatırlıyordu... |
pinpon topu | Masa tenisi oyununda kullanılan küçük top | null |
pinpon topu gibi oynamak | bir kimseyi istediği gibi kullanmak, ona her istediğini yaptırmak | null |
pirüpak etmek | kirlerden arıtıp temizlemek | Annem, hazır eline fırsat geçmişken beni adamakıllı pirüpak etmeye çalışıyor. |
pirüpak etmek | tamamen kurtarmak, rahatlatmak, huzura kavuşturmak | null |
bezenti | Herhangi bir şeyi ona uygun nitelikte tamamlayan nesne; garnitür | Korkuyordu; lime lime olmuş duygulardan, süsü püsü yerinde, alımı bezentisi düzgün bir tabiat resmi çıkaracak gücü yoktu. |
bezgi | bezginlik | null |
bu biçimde | böyle | null |
bu biçimde | böylece | null |
bilici | Bilme özelliği taşıyan, bilen | null |
bilici | Bilgin olan | null |
billurlanmak | billurlaşmak | null |
billurlaştırılma | Billurlaştırılmak işi; kristallendirilme | null |
billurlaştırılmak | Billurlaştırmak işi yapılmak; kristallendirilmek | null |
bir köşeye oturmak | gelin olmak, evlenmek | null |
bitiş çizgisi | varış çizgisi | null |
bitiş çizgisi | Bir ezginin eşit bölümlere ayrılışını gösteren her ölçünün sonunda bulunan dikey çizgi | null |
bu denli | bu kadar | Bu denli güçlü bir aşkı bundan sonra da önleyemeyeceğimi biliyordum. |
bulut mutfak | gölge mutfak | null |
bunalımda olmak | ruhsal bakımdan gerginlik ve sıkıntı içinde bulunmak | null |
bu sebeple | bundan dolayı | null |
bu şekilde | böyle | Sevgi, nefret, korku, ümit, zan, inanç, şüphe, bilgi gibi manevi kuvvetler insanları içten içe, şu veya bu şekilde davranmaya zorlar. |
bu şekilde | böylece | … iki yanlarında iki sivil memur peyda olup bir anda kollarına yapışmışlardı ve bu şekilde onun sade kaçmasına değil, silah kullanmasına da mani olarak onu tutmuşlardı. |
bütünlüklü | Derli toplu, kapsayıcı olan | Bu durum da resmî istatistiklerin bütünlüklü bir yapıya sahip olmadığının net bir göstergesi niteliğindedir. |
bütünlüklü | Çok yönlü, donanımlı olan | Bütünlüklü sanatkâr adlandırmasıyla anabileceğim insanlar hem muhayyileye hem gerçek olana dair derinlikli ve sahici bir faaliyet ortaya koyar. |
mağruren | Affınıza sığınarak, güvenerek, itimat ederek | null |
Çekyalı | Çekya’da yaşayan halk veya bu halkın soyundan olan kimse | null |
kırık çıkık | Bir kaza sonucu kemiklerde oluşan kırık ve çıkıkların tümü | Bir sürü kırık çıkık vardı vücudunda, gık demedi. |
çımariva ettirmek | savaş gemilerinde selamlama merasimi için askerî personelin küpeşte boyunca belirli aralıklarla dizilmesini sağlamak | Fakat Almanya sefaretinin maiyet gemisi kaptanı Livadya’yı görür görmez hemen askerlerini çimariva ettirdi ve topla bizi selamlamaya başladı. |
çımariva ettirmek | savaş gemilerinde askerî personelin küpeşte boyunca belirli aralıklarla dizilerek selam vermesini sağlamak | null |
kaşık dökmesi | kaygana | null |
kuzu dolması | Kuzunun içine pilav doldurularak yapılan yemek; kuzu sarması | null |
istikşafi görüşme | Ön görüşme, araştırma ve tanıma görüşmesi | null |
Moğolistanlı | Moğolistan’da yaşayan halk veya bu halkın soyundan olan kimse | null |
dercep etmek | hakkı olmayan parayı veya malı zimmetine geçirmek | Paraları dercep eder, akşama bana gelir, bir yalan uyduruverir. |
neftçi | Kale kuşatmalarında surlara tırmanmaya çalışan düşman askerlerinin üzerine yağ dökmekle görevli asker | Buraya bir mancınık, neftçiler, yangın çıkaracak tutuşturucu okçular yerleştirdiler. |
dişli tırnaklı | Saldırgan olan | ... esasen insan olmayan bu mahluk, bir de akıl denilen şeyle silahlandı mı, âdeta dişli tırnaklı bir canavar hâline giriyor, kanınızla beslenmeye başlıyor. |
duşa kabin | duş kabini | null |
üretici dönüşümlü dil bilgisi | Konuşma dilini inceleyerek özne ve fiilden oluşan çekirdek cümleyi birim olarak ele alıp belli bir sıra izleyen dönüştürümlerle sonsuz sayıda cümle türetme yollarını açıklamaya çalışan dil bilgisi | null |
el becerisi | Elle iş yapabilme yeteneği | El becerisi ve üretme yeteneği olmayanlar bile bu kitaplarla çocuklarının oyuncak ihtiyacını karşılayacak güzel ürünler ortaya çıkarabilirler. |
el hareketi yapmak | duygu ve düşünceyi el kullanarak ifade etmek | null |
el hareketi yapmak | ele karşıdaki kişiyi kızdıracak nitelikteki anlamlara gelen biçimler vermek | null |
emrine alınmak | hizmetine verilmek | Vazifesini yaptığı liseden çıkarılmış, bakanlık emrine alınmış. |
faça açmak | kesici bir şeyle birini yüzünden yaralamak | null |
amorf olmak | dengesi bozulmak, dağılmak | Moruk bir laf etti, ağzımı açamadım, amorf oldum. |